The Great Kurdish Ayyoubi Islam Empire
&

The Emperor
SALADIN THE MAGNIFICENT
1137  |  March 4th, 1193

 

Home  |  Destpêk  |  Ana Sayfa

 

 

Selahaddînê Eyyûbi El-Kurdî
Hattin Savaşı'nda Haçlı Devletleri ordusunu yenerek ve ardından MS 1187'de Kudüs'ü ele geçirerek Batı dünyasını şok eden Ortadoğu'nun (Mısır ve Suriye'nin) padişahıydı. (MS 1174-1193). Saladin, güçlü bir savaş, diplomasi ve kutsal savaş vaadiyle Mısır'dan Arabistan'a müslüman Yakın Doğu'yu birleştirerek, Üçüncü Haçlı Seferi (1189) ile bir miktar iyileşme elde edilene kadar Levant'taki Latin Doğu devletlerini tamamen yok etti (MS -1192). Selahaddin'in savaş ve siyaset becerilerinin yanı sıra kişisel cömertlik ve şövalyelik nitelikleri, hem hıristiyan hem de müslüman yazarlar tarafından Orta Çağ'ın en ünlü figürlerinden biri ve sayısız edebiyat konusu haline gelmesi için övülmesine neden oldu. MS 1193'te Şam'ın en sevdiği bahçelerinde gmülüdür. En büyük eksik tarafı kürdlük kavmi yerine dini tarafı öne çıkarmasıdır. Onun döneminde din her yönüyle toplumsal ve siyasal yaşama baskın olan dönemin en kuvvetli ideolojisiydi. Bu sebepten dolayı kendi kavim ve milliyeti yerine din maskeli arap kavimciliğini ister istemez öne çıkarıp yücelterek kendi kavmine karşı affedilmez bir hata işlemiş olan Salahaddin, tarihin tanıdığı en büyük kürd şahsiyetlerinden biridir.

One of the few kings in the Middle East, Saladin wrote his own biography and his book is preserved in the Library of Alexandrina in Egypt

“Firstly I am Kurd. I am from the Ramadi tribe. This tribe is one of the oldest and most noble tribes of the Kurds.”

Saladin The Magnificent

***

Ortadoğu'da çok az kral kendi biografisini kendisi kaleme almıştır ve Selahaddin Eyubi bunlardan biridir. Kitabı Mısır'daki İskenderiye Kütüphanesi'nde bulunuyor.

Önce ben kürdüm. Ramadi aşiretindenim. Bu aşiret kürdlerin en eski ve en asil aşiretlerinden biridir.

Selahaddin Eyyubi el-Kurdî

Elbetteki Eyyubi İslam İmparatorluğu bir kürd islam imparatorluğu idi, çünkü kürdler tarafından kuruldu. Bu kadar basit.
Bu nedenle hiçkimse Eyyubi İslam İmparatorluğu arap yada türk imparatorluğu idi DİYEMEZ, çünkü öyle değildir.
Eyyubi İmparatorluğunu kuran Salahadin revadi kürd aşiretinden bir kürd idi ve müslüman bir kürdtü. Bu kadar.
Eyyubu İmparatorluğu'nun başkenti Kahire'deki Eyyubi sarayının (devletinin) resmi dili kürdçe idi.

Kudüs'ün 1182 tarihinde Büyük Kürt Eyyubi İslam İmparatorluğu
ve İmparatoru MUHTEŞEM SELAHADDİN (Saladin The Magnificant veya Saladin El-Kurdi) tarafından haçlıların elinden kurtarılışı islam tarihinde hıristiyanlığa karşı kazanılmış eşi ve benzeri olmayan en büyük bir zafer tarihidir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Avrupalı araştirmacilar KÜRD olduğunu ispatlıyor...

Çevirisi: ''Xerxes'in bugünkü kürdlerin ataları olduğuna genel olarak ve makul bir şekilde inanılıyor. Yine ünlü Selahaddin'in Rawadiei'nin Ayubit kolundan bir kürd olduğu anlaşılıyor; tarihçi Abulfeda da öyle diyor. Bunu Gibbon'dan sonra yazıyorum; Ancak hem padişahın hem de filozofun kanının karışmış olma ihtimalini öne sürüyor. Adı geçen kabilenin heterodoks ruh hali doktrini ile enfekte olduğunu üzüntü ve utançla gören Ortodoks araplar, "onun soyunun yalnızca anne tarafından olduğunu ve atasının, onların arasına yerleşmiş bir yabancı olduğunu ima ettiler." Bu kadar muhtemelen yeterlidir''


Descriptive Ethnology 1859 LONDON

Tıpkı işgalci VATANSIZ türkler gibi kürd tarihini çalan hırsız fars ve arap ı
rkçı ekstrem nasyonalistleri iyice bakıp UTANSINLAR. Dünya milletlerinin hafızası, tarihi arşivi; hem Key Khosrow'un (Cyaxares'in) ve hemde Muhteşem Salahaddin'in kökeninin kürd olduğunu açık bir şeilde yazmışken, türklerin, farsların ve arapların hala gerçekleri inkar etme temayülü ve tenezülü çok alçakçadır.

Kürd İmparator: Khosrow'un (Cyaxares):
https://www.saradistribution.com/foto2/cyxares.jpg

Kürd İmparator: Muhteşem Salahaddin (Saladin The Magnificent):
https://www.saradistribution.com/foto14/Saladin_before_A.D_1185.rengin.jpg

HISTOIRE DE SALADIN PARIS





Bütün dünya hemfikir: 'Selahaddin Kürd Revadî aşiretinden' Paris, London, Kahire, Roma .. Bir tek eli boklu kılıcı kanlı işgalci katil türkler ve araplar
bunu kabul etmiyor. Etmesinler. Etsin diyen mi var sanki. Cehennemin dibine kadar yolları var.

 

 

 

 

 



Saladinus Magnûs = Selahadînê Mezin

Kurd xizmeta islamê kirin, welatê xwe WINDA kirin !!

Xizmeta ku kurd bo islamê kirine, kes nekiriye. Selahaddînê Eyyûbî sala 1187 bi wergirtina Ûrşelîmê ji destê xaçparêzan' hemî musulmanan ji têkçûn û nemaneke ebedî rizgar kir.
--- Lê li ber vê xizmeta mezin dewletên musulman ên nijadperest ên nankor. BÊBEXTIYEKE pir mezin bi kurda kirin, hemî kurda qirkirin û welatê kurda Kurdistanê ji destê kurda standin.

HEMÎ welatên musulman ên Rojhilata Navîn dagîrkerên mafnenas ên îslamîst in. Bi taybetî jî Tärkäye' Îran' Iraq û Sûriye.

(1600'lerde Avrupalı ressamlar tarafından tasvir edildiği bir gravür.)

 

 

 

 

 

 

 

 

Eyyubî Kürd Devleti’nin Sultanı Selahaddin Eyyubi’yi tasvir eden bir çizim



“When Saladin's soldiers entered Jerusalem, women fall at their feet; they begged for the forgiveness of father, husband, brother and son.
Saladin released them all with unprecedented generosity on that part of the world and asked no penny ransom from anyone!''

French writer and philosopher Voltaire

 

“Selahaddin is neither a Turk nor an Arab. He is a Kurd from the Revadi tribe in the city of Divin.
The Kurds live between Asia Minor and Persia.

These people are unquestionably very courageous, hospitable and proud. It is difficult for foreigners to manage them.”

Orientalist S. Lane Poole (1854-1931)



“Selahaddin, ne bir türk ne araptır. Divin şehrinde Revadi aşiretine mensup bir Kürd’tür.
Kürdler, Ön Asya ve Acemistan (Persia) arasında yaşarlar.

Bu halk tartışmasız çok cesaretli, misafirperver ve gururludur. Yabancıların bunları yönetmesi zordur.”

Doğubilimci S. Lane Poole (1854-1931)

 

''Adaleti ve merhametiyle tüm Dünyaya örnek oldu''.
Johann Heinrich (1758-1817)

 

''He set an example to the whole world with his justice and mercy''.
Johann HEINRICH (1758-1817)

 


''Kudüs'e girdiği vakit, kadınlar ayaklarına kapanarak; baba, koca, kardeş ve oğullarının affı için yalvardılar.
Selahaddin, dünyanın o tarafında eşi görülmemiş bir cömertlikle hepsini salıverdi ve kimseden hiçbir kuruş fidye istemedi!''

Fransız yazar Voltaire

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Cennet için savaşanlar cenneti ararken cehennemi yaratanlardır.

"Selahaddîn Eyyubî El-Kurdi"

 

 

 

TÜRK İSLAMI, ARAP İSLAMI & FARS İSLAMI ..

Araplar, türkler ve farslar, islamı, ta başından beri, kendi kavmî menfaatleri doğrultusunda kullanagelmişlerdir. İslam dinini, kavimsel bir ideoloji olarak kullanma ekolünü ilk önce araplar başlatıp geliştirmiştir. Sonra, farslar ve daha sonra da türkler, tıpkı araplar gibi islamı; bir kavimsel ideolojiye çevirerek, islam ideolojisini doğrudan doğruya kendi milletlerinin hizmetinde kullanmışlardır.

Adları çokça bilinen ve sürekli tekrarlanan, arap, türk ve fars din alimleri, kendi kavmî çıkarlarını HERZAMAN dinî çıkarların üstünde tutmuşlardır.

Peygamber Muhammed'in halifeleri ve halifelerden sonra gelen, gerek müslüman devlet liderleri ve gerekse de islam alimleri, islam dinini, bir kavmî, bir millî ideoloji olarak, kendi milletlerinin hizmetine sunmuşlardır. Ama bu suçu, HİÇBİR zaman itiraf etmemişlerdir. Bu çirkinliklerini, bu ırkçılıklarını saklamak için, Ümmet-î Muhammed, yani Muhammed'in Ulusu diye sahte bir islami millî doktrin oluşturarak, bu kılıf altında arap ırkkçılığı, türk ırkkçılığı ve fars ırkçılığı yaparak, bölge halklarının ülkelerini ve özgürlüklerini gasp ve ilhak ederek, Ortadoğu'da kürd halkı başta olmak üzere, bir dizi halklı, kendi işgal ve baskıları altında tutarak, onları sömürgeleştirip köleleştirmeye çalışmışlardır.

''KÜRD İSLAMI''

Kürd islamı diye bir şey yoktur, çünkü kürd halkı, kan ve kılıç zoruyla müslüman edildikten sonra, islama harfiyen uyan tek halktır. Bu sadakatin tek nedeni; kürd halkına islamı, oldukça büyük bir kürd kanı dökerek kılıç zoruyla kabul ettirdiklerinde, hiç acımadan kürdlerin ekseriyetini, yediden ta yetmişe kadar hiçbir ayırım yapmadan ve HEPSİNİ kılıçtan geçirerek, kürdlerin arasına oldukça büyük bir İSLAM KILICI KORKUSU saldılar. Bu korku öyle büyük ve öyle derin bir korkudur ki, bu katliamların üzerinden bin yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen, hala bu katliamın şiddeti kürd halkının hafızasında son derece canlı bir şekilde durmaktadır.

Birinci, ikinci, üçüncü, onuncu ve sekseninci vs, vs müslüman edilmiş kuşakların arasında sıradan insanlardan tutun, ta en tepedeki komutanların bile yüreğini tam delmiş olan bu islam kılıcı korkusu, psikolojik ve ruhi mahiyette derin bir şekilde islamlaştırdırğı bu insanlardan, büyük ve samimi bir sosyal, siyasal, bilimsel ve askeri hasılat elde etmiştir. Tabii ki bu süreç en başta arap kavim ve ulusçuluğunu semizlendirmiştir. Bu sömürge yığınlar ve insan kaynaklarından elde ettikleri kazançla, zamanla fetih faaliyetlerini oldukça genişletip onlarca halkı köleleştirerek arap dili, kültürü ve siyasi boyunduruğu altına alarak tam bir dini emperyal hegemonya oluşturdular.

Bu nedenle kürdlerin ekseriyeti, bu büyük katliama tekrar uğramamak için, İSLAM ZORU ve İSLAM KILICI KORKUSUNDAN, çok koyu ve çok sadakatli bir müslüman tebaası haline getirilmiştir. Bundan dolayı kürdlerin arasında islam için çok samimi ve çok ciddi işler başarmış olan, Muhteşem Salahadin gibi onlarca büyük islam lideri ve komutanları çıkmıştır. Bu komutanların yanısıra, birde islami felsefe ve derin dini bilgisiyle, gelmiş geçmiş BÜTÜN İSLAM DEVİRLERİNİN en önde gelen islam alimi: Kutbuzzeman Said-î Nursî gibi, islam dünyasının en büyük alimi çıkmıştır. Ona yakın kapasitede birden fazla büyük islam alimi, yine kürdlerin arasından çıkmıştır.

Gerek bu büyük kürd islam lider ve komutanları olsun ve gerekse de bu büyük kürd islam alimleri olsun, hepsi de islama olan büyük psikolojik-ruhi sindirilmişlik korkusundan dolayı ÇOK SADIK BİRER MÜSLÜMAN olarak, islama HİÇBİR islam komutanının ve HİÇBİR islam aliminin vermediği paha biçilmez büyük hizmetler vermişlerdir.

Muhteşem Salahadin gibi büyük bir islam komutanı, bütün islam tarihinde görülmemiştir ve adı da üzerinde olduğu gibi, gelmiş geçmiş bütün islam devirlerinin en önde gelen islam alimi Kutbuzzeman Bedi-ul zeman Said-î Nursî gibi büyük bir islam alimi daha, bütün islam dünyasında çıkmamıştır.

Muhteşem Saladin İslam Ümmeti'nin EN PARLAK KILICI olmuştur, Kutbuzzeman Said-î Nursî de, islami felsefe ve ideolojisinin gelmiş geçmiş ve geleceğinin EN BÜYÜK ideoloğu ve alimi olmuştur.

Bu her iki zat gibi, onlarca büyük kürd islam komutanları ve alimleri, 'kürd islamı' diye özel bir ekol yaratmayı şurda bırakın, islam dininin özüne harfiyen sadık kalarak, sadece bu dinin, dini çekirdeğinin birer sadık şövalyeleri olmuşlardır. Yani araplar, farslar ve türkler gibi, islam dinini kendi milletinin çıkarları doğrultusunda kullanmamışlardır. Onlar, dini düşüncenin asli buyruğuna sadık kalarak, dinin asıl misyonunun savunucuları ve savaşçıları olmuşlardır. Ama arap, fars ve sonradan müslüman olan türklerin müslüman lider ve alimleri ise, bütün İSLAM DİNİNİ, kavmi bir millî ideolojiye çevirerek, kendi milletlerinin başka milletler üzerinde baskı ve tahakküm kurma aracı olarak değiştirip kullanmışlardır.

Bu nedenle ne Muhteşem Salahadin'i ve nede Kutbuzzaman Said-î Nursî'yi yermiyor, onları anlıyoruz. Tek kelimeyle İSLAMIN KILIÇ KORKUSUDUR onları Muhteşem Slahaddin ve Kutbuzzaman Said-î Nursî yapan..

Arap, türk ve fars ırkçılığı kadar ilkel, geri ve vahşi bir ırkçılık örneği daha yeryüzünde görülmemiştir. Bütün dünyanın nefret ettiği Nazi faşizmi ırkçılığının bile ana cereyan kaynağı türk ırkçılığı olan 'KEMALİZM'dir. Bu gerçeği bilmeyenler, Hitleri'in ırkçı türk Mustafa Kemal'i öven monologlarına bakabilir. Yani nazizm gibi son derece iğrenç bir pisliğin bile kökü bu ırkçı müslümanlardır.

Kürdleri kan ve kılıç zoruyla müslümanlaştıran arapların vahşiliği bugün bile bütün dünyanın gözleri önünde serilidir?

Bu vahşilik, türk, arap ve fars islamcılığı olan, Daeş, Hizbullah, Hamas'ın, islamın ortaya çıkışından 1400 sene sonra, hala vahşilinden HİÇBİR şey kaybetmeden, bilakis daha bir vaşileşen bir tarzda, kürd ve yahudi halkı üzerinde yaptıkları katliamlar çok açık bir şekilde bütün dünyanın gözlerinin önündedir.

Hem Muhteşem Salahaddin'i 'Muhteşem Müslüman Salahadin' yapan ve hemde Kutbuzzaman Said-î Nursî'yi islamın kutbuzzamanı yapan büyük ve derin İslam korkusu'nu İYİ anlamak gerekir. İslam kılıcı korkusunun bu boyutu iyi anlaşıldığında o zaman NEDEN kürd halkı bu güne kadar özgürlük ve bağımsızlığını kaybedip bu şekilde köleleştirilmiş olduğu da çok rahat bir şekilde anlaşılmış olacaktır.

İslam dini, türk, arap ve farstan başka diğer halklara yönelik bir sindirme ideolojisi ve korku dini haline gelmiş durumdadır.

Goran Candan

''Kürd milletine mensup olan meşhur Selahaddin Eyyubi Mısır’da devlet kurdu. Kendisi ve evladı Şam ve Halep ve Hicaz ve Yemen’de hüküm sürdü...''

1888, Türkçe Dünyalar Sözlüğü Kamusu’l Alam

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Saladin statue in Damascus where he is buried

We rewrite the true history instead of the false story written by the Schauvenist and racist European Orientalists

He served Islam. But not his own people - the Kurds

He is one of the few great emperor who wrote his own biography which is preserved at the ancient Bibliotheca Alexandrina in Egypt.

 

 

 

 

''Kürdler tarihe büyük bir insan kazandırdı.

Bu kişi, Sultan Selahaddin Eyyubi'dir.''

Yorkville Enquirer, 1918

 

"Hem sen hem de Selahaddin Kürdsünüz ve gücün türklerin eline geçmesine izin vermeyeceksiniz "

İbnü'l-Esîr (1160-1233)

 

 

 

 

 

 

 

 

Eyyubî Kürd Devleti adalet, eğitim, insaniyet ve refahla tarihe geçti.
Eyyubîler iktidar ve güç noktasında hiç bir millete taviz vermemiştir.

“Kürd denilince akla Mısır ve Suriye Sultanı Selahaddin Eyyubi gelir.
Sultan Selahaddin’in düşmanları bile ona karşı hayranlıklarını gizleyememişlerdir.
Gerek kendisinin gerekse ordularının başarıları övülmeye değerdir.”

A. Müller (1848-92)


 

 

 

 

ISLAM BECAME A DEFINITELY ARAB RACISTIC POLITICAL IDEOLOGY

Kurds rescued the muslim Arabs’ asses from the annihilations but got extinct of their kind by Islam as reward.

Se how:

The Kurdish emperor Saladin The Magnificent rescued the Arabic muslim caliphate from a secure end when in the 12th century Saladin The Magnificent defeated the whole of the united European the so-called Crusaders armies and freed the Muslim Arabs from a safe end. If it were not the Muslim Kurdish Ayyubid Empire and its king Saladin The Magnificent then there would most likely be no Arab nation in the world today. As is well known, the slave-carrying Muslim Arabs have been ruthless practitioners of religious violence in the name of Islam against Kurds and other Middle Eastern peoples in order to maintain the religously-masked Arab sovereignty over all other peoples and nations.

Not only military helped the Kurds to make Islam the dominant religion in both the Middle East and the world but also the scholars of the Kurds who believed that Islam was a religion, developed and supplemented it ideologicaly. The so-called Sufi focus on Islam, which is in fact a humanist Kurdish religious wisdom in the older Kurdish religions mounted in Islam as a humanist philosophy of religion by the 18th century Kurdish scholar Muslim sheikh Ubeydullah Nehri from Hakari Province in Northern Kurdistan. The Turks later bombed the palace of Sheikh Ubeydullah with cannon fire seizing his property and then imprisoned all his descendants.

Not only he but another Kurdish scholar theologian named Bediuzzeman Said-i Kurdi, the Kurdish Said deepened Sufist (humanistic) Islam so that no Muslim theologian and religious scientist could do a similar work. He was named Kutbuzzeman Said-i Kurdi, which means the greatest Muslim of all time. As a reward, the Muslim Turks exiled and imprisoned him. He was poisoned with arsenic by the Turkish state and he was not allowed to be buried, most likely his remains were burned and thrown away. The Turkish state did not allow him to get a tomb which would then be visited by the crowds who would be politicized.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

TOPLUMUNUN BÜYÜK BİR KESİMİNİN GERİCİ-DİNCİ-YOBAZ ve BARBAR OLAN KOMŞULARINDAN FARKLI OLARAK
KÜRDLER ASALETLİ, VİCDANLI VE MEDENİ İNSANLARDIR


Buna en iyi örnek kürdler dinci-yobaz, islamist barbar komşularının yaptığı gibi esire kötü muamele yapmaz.

"Sultan Selahaddin, kürdlüğün büyük vicdanına sahipti. Askeri ve siyasi deneyimleri onu İslam tarihinde eşsiz biri yaptı." (Yazar H. El Alawi)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sultan Selahaddin Eyyubi ile Selçuklu Sultanı II.Kılıçarslan arasında Raban kalesi (Dilok-Antep Araban Kalesi) için anlaşmazlık çıktı.
Selçuklular Kalenin kendilerine ait olduğunu söylediler. Sultan Selahaddin Eyyubi,bunu redetti. (Kürdlerin kalesi olduğu için redediyor) İbnü'l-Esir XI,s 366

"Eyyubîler ve Kürdler arasında güçlü bir etnik bilinç vardı. İnançlar farklı olsa bile Ezîdî Kürdler Eyyubî Ordusu'nun ayrılmaz bir parçasıydı.
Eyyubî Kürd İmparatorluğu bu sebeple Ezîdî Kürdlerinin yayılmasına kendi İmparatorluklarında daima izin verdiler.
Artukluların, Eyyubî Kürdlerine karşı ihanetlerini Ezîdî Kürdler affetmemiş ve Artuklulara bu ihanetin bedelini ağır ödetmişlerdir."

Uzman Tarihçi R. Stephen Humphreys

(Artuklular da bir kürd boyudur)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kürd Sultan Selahaddin Eyyubi'nin Kudüs Davut Kalesinde bulunan heykeli.

Davut Kalesi, El-Halil kapısı yanındadır. Hebron Batı Şeria'da bir şehirdir.
Kürdler Hebron şehrine bağlı olan Kürd Mahallesi Kurdish Quarter (Har El-Ekrad) da yaşamaktadırlar.

 

Kürdler, Kürd İmparator Sultan Salahadin'in Kudüs'ü Avrupalı Haçlı Ordularından kurtardığından (1187) bu yana, kürdler İsrail'de toplu şekilde bulunmaktadır. Bugün bile Batı Şeria şehrinin Davut Kalesi'nin kapısı yanında bulunan Kürd İmparator Saladin in heykeli bulunduğu Hebron şehrindeki Kurdish Quarter'de (Har El-Ekrad) da yaşamaktadırlar. Kudüs'te ve Tel Aviv'de büyük bir sayıda yahudi kürdler yaşamaktadır. Tıpkı arab, fars, özbek, azerbaycanlı yahudiler gibi kürd yahudiler de var. Ve bu yahudi kürdler yehova inancıyla, yani yahudiliğe araplardan, farslardan ve diğer bütün halklardan çok daha önce tanışmışladır. Kürdler ve yahudiler Ortadoğu medeniyetinin en eski iki halkıdır. Avrupalı sömürgeci imparatorluklar 'din elden gidiyor' sahte iddialarıyla Ortadoğu'yu sömürgeleştirmek için büyük bir ordu kurarak Kudüs'ü işgal etmişlerdi.

Kurds have been massively present in Israel since the Kurdish Emperor Sultan Salahadin liberated Jerusalem (1187) from the European Crusader Armies. A large number of Jewish Kurds live in Jerusalem and Tel Aviv and other Jewish cities. Even today they live in the Kurdish Quarter (Har El-Ekrad) in Hebron, where the statue of the Kurdish Emperor Saladin is located next to the gate of the Fortress of David in the West Bank city. There are Kurdish Jews just like Arab, Persian, Uzbek and Azerbaijani Jews. And these Jewish Kurds had met the belief of Yehovah, that is, Judaism long before the Arabs, Persians and all other peoples. Kurds and Jews are the two oldest peoples of Middle Eastern civilization. European colonial empires occupied Jerusalem by establishing a large army to colonize the Middle East with false claims that 'Christianity is out of our hands'.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



Saladin statue in Damascus where he is buried

Eyyubiler "türk" veya "arap" Devleti değildir. Türklerin başşka konularda da yalan üzeri yazılmış tarih kitaplarında yer alan bu bilgiler tarihsel gerçeklik açısından
kesinlikkle gerçek ve bilimsel değildir.

Örneğin Evliya Çelebi Seyahatname isimli eserinde Mısır'a yaptığı ziyarette Mısır için "Ekradiyyun Devleti" (Kürd Devleti) demiştir.
Evliya Çelebi 10 yıl kadar Mısır'da kaldığı için Seyahâtname isimli eserinde Mısır'da bulunan Kürd şahsiyetler ve türbelerinden söz etmekle beraber Kürdlere ait tarihi eser ve mahalle isimlerinden detaylı bir şekilde bahsetmiştir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Muhteşem Selahaddin ...

Selahaddin (MS 1137-93), Hattin Savaşı'nda Haçlı Devletleri ordusunu yenerek ve ardından MS 1187'de Kudüs'ü ele geçirerek Batı dünyasını şok eden Mısır ve Suriye'nin (MS 1174-1193) padişahıydı. Saladin, güçlü bir savaş, diplomasi ve kutsal savaş vaadiyle Mısır'dan Arabistan'a Müslüman Yakın Doğu'yu birleştirerek, Üçüncü Haçlı Seferi (1189) ile bir miktar iyileşme elde edilene kadar Levant'taki Latin Doğu devletlerini neredeyse tamamen yok etti. MS -1192). Selahaddin'in savaş ve siyaset becerilerinin yanı sıra kişisel cömertlik ve şövalyelik nitelikleri, hem hıristiyan hem de müslüman yazarlar tarafından Orta Çağ'ın en ünlü figürlerinden biri ve sayısız edebiyat konusu haline gelmesi için övülmesine neden oldu. MS 1193'te Şam'da toprağa gömüldü.

 

KÜRD TARİHİ = İSTİLA TALAN VE BARBARLIĞA KARŞI İNSANLIĞIN DİRENİŞ MÜCADELESİDİR

Antik dönemden beri tarım ve hayvan üreticisi kürdlerle çekişen avrupalı iki akıncı/fetihçi kavim var: yunanlılar ve romalılar. Bu antik fetihçiler, fetihçi olmayan, tarım ve hayvancılık meslekleri nedeniyle hep toprağa bağımlı olarak BARIŞ ve HUZUR içinde yaşamak isteyen kürdleri sürekli taciz ve istila ettiler ve kürdlerden esir alıp kendi ordularında savaşçı olmaya zorladılar. Bizans ve Roma imparatorlukları tıpkı köleci asurlular gibi kürdleri köleleştirmeye çalışyorlardı.

Bilindiği gibi kürd imparator Siyaksares dağınık Med kabilelerini birleştirerek düzenli bir ordu kurdu. Siyaksares Babil Kralı Nabopolassar'la ittifak yaparak 'Yeni Asur' devletine karşı saldırı başlattı. M.Ö 612 yılında kürdler (medler) Ninova'yı kuşattı ve köleci Asur İmparatorluğunu yıktı. Bu zafer, kürdlerin huzur, güvenlik ve barış isteyen meslekleri olan tarım ve hayvacılık mesleğinin, yani medeniyetin ilk mesleğinin daha uzun yüzyıllar barış ortamı içinde icra edilmesini sağlanmış oldu. Kürdler hiçbir halkı istila edip köleleştirmediler. Çünkü kürdler üretici idi. Öreten de naiflik derecesinde tam uygardır. Bunun için kürdler uygarlık tarihi boyu sadece istilacı, yağmacı barbar kavimlere ve imparatorluklara karşı direndiler ve güçlü ve kudretli olmalarına rağmen en sonunda onları yendiler. Bu şu anlama da geliyor: haklı olan fizikmen veya materyalmen ne kadar zayıf olursa olsun, bir haksızlıkla mücadele ettiği zaman daima başarıyla ulaşır.

İstila ve talanı durdurma ve alt etme konusunda kürd tarihinde kürdlerin Avrupa'nın toplam gücü olan haçlılara karşı verdiği ve kazandığı savaşta çok iyi bilinmektedir. Haçlılar “kutsal toprakları ele geçirme” bahanesiyle Ortadoğuyu işgal etmişlerdi. Bu işgale karşı kürtler direnmiş ve imparator Salehaddin Eyyubi’nin öncülüğünde bütün Avrupa devletlerini yenmişleri. O dönemin büyük Avrupa imparatorluklarından olan İngiltere Krallığı Haçlı Seferlerine katılarak, kralları Aslan Yürekli Richard şahsında hezimete uğramıştı. Kürd imparator Salahaddin, Hattin Savaşı'nda Haçlı Devletleri ordusunu yenerek MS 1187'de Kudüs'ü ele geçirdi.

Eskiden beri istilacı, talancı, işgalci, sömürgeci ve ırkçı Avrupa ülkelerinin kürdlerle düşmanlığı uzun yüzyıllar devam etti. Ta 17. ve 18. yüzyılda bile bu düşmanlıklarını devam ettirdiler.

Kürdler hala uygarlığın en büyük düşmanı olan Orta Asya'dan gelmiş istilacı-yağmacı barbar türklerin kalıntıları olan işgalci-sömürgeci türklük devleti Türkye'yenin Kürdistan'ı işgaline karşı direnmektedirler.

 

 

 

 

 

 

 

 

Kürt Sultan Selahaddin Eyyubi, 4 Mart 1193'te Şam'da hayatını kaybetti. Kişiliği, merhameti, insaniyeti ve karakteri herkese örnek oldu.
Kürdlerin gurur kaynağı oldu.

''Yusuf bin Eyyub, bilinen ismiyle Sultan Selahaddin Eyyubi tarihin görmüş olduğu en büyük komutanlarından biridir.
Yiğitli ve cesaretiyle birlikte düşmanlarına gösterdiği merhametle ünlendi.
Yusuf Bin Eyyub Kürd idi ve Eyyubi Devletini kurdu.''

Gürcistan Ulusal Bilim Akademisi

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sultan Selahaddin Eyyubi ÇIMA ereban nedigirt artêşa xwe?
- Ji ber ku digot ereb TIRSONEK in, dema şerî ji şerî direvin.

Vakîl Mustafayev (hevpeyvîna li Vîdeoyî)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Saladin statue in Damascus where he is buried

"Sultan Selahaddin’in tam ismi: El-Malik el-Nasır Selahaddin Ebu'l Muzzafar Yusuf ibn Eyyub el-Tikriti el-Kurdi’dir. Sultan Selahaddin’in yakın, sadık komutanları ve danışmanları Hakkari Kürtleriydi. Sultan’ın Arap olduğu iddiası temelsizdir.”

Tarihçi Jonathan Phillips

 

 

 

 

 


Saladin The Magnificient's Sword to Arn

“Kürd denilince akla Mısır ve Suriye Sultanı Selahaddin Eyyubi gelir.
Sultan Selahaddin’in düşmanları bile ona karşı hayranlıklarını gizleyememişlerdir.
Gerek kendisinin gerekse ordularının başarıları övülmeye değerdir.”
A. Müller (1848-92)

 

İSVEÇ'Lİ GOT'ların Kökeni:
--- KÜRD GUT'lar mıdır?

--- Kudüs'ün 1182 tarihinde Büyük Kürt Eyyubi İslam İmparatorluğu
ve İmparatoru MUHTEŞEM SELAHADDİN (Saladin The Magnificant veya Saladin El-Kurdi) tarafından haçlıların elinden kurtarılışı, islam tarihinde hıristiyanlığa karşı kazanılmış eşi ve benzeri olmayan en büyük bir islami zafer tarihidir. İslamın ortaya çıkışı dönemindeki Bedir, Uhud ve Hendek savaşlardan bile daha çok önemli bir zaferdir, çünkü eğer Kudüs haçlıların elinden alınmamış olsaydı, bugün ne islamdan ve nede islam ideolojisinin yaratıcıları araplardan meydanda hiçbir eser kalmayacak şekilde, islam ve araplık ya tam yok olacaktı veya küçük bir tarikat derekesine inecek kadar küçülüp önemsizleşecekti.

Got'lu Arn adında Kudüs'teki hıristiyan bir Mabed şövalyesi ile büyük kürd islam imparatoru Salahadin'in arasında vuku bulan bir karşılaşmadan sözedilir ve bu karşılaşmada Got'lu Arn hayran kaldığı büyük kürd islam imparatoruna hediye ettiği bir kılıçtan söz edilir. Bu olay, fransız kökenli isveçli yazar Jan Gulliou tarafından Arn-Mabed Şövalyesi (Arn-Tempelriddarna) adı ile kitaplaştırılmıştır. Bu kitapta mabed şövalyesi Arn'dan bahsedilirken, Salahaddin'in onu arapça Arn El-Ğuti olarak çağırdığı iddia edilmektedir. Çünkü arap alfabesinden 'g' harfi olmadığı için 'g' ile başlayan bütün kelimeler arapçada ya 'k' veya 'ğ' ile telafüz edilir. Araplar kürd Guti Krallığı'na da bu şekilde telafüz ediyor: 'El-Memleket-ül Ğutiya'

Avrupa'ya göçen GOT'LAR'ın kökeni kürd-hudi'ler, HUDAİ'ler/HÜDAİ'ler, gudi'ler ve daha sonra guti'ler:
--- Göç ve kabile yayılma dalgaları, dini düşüncelerin ortaya çıkışı ve yayılışıyla artmaya başlamıştı.

Arkeologlar ve tarih bilimcileri, hiç istisnasız, hemen hemen bütün neolitik öncesi GÜNEY ASYA VE AVRUPA'YA YÖNELİK EN İLK KAVİM GÖÇ VE YAYILMALARININ KÜRDİSTAN'IN ZAGROS DAĞLARI'NDAN YAYILDIĞI tezinde hemfikirdirler. Bu göç dalgaları neolitik çağı esnasında ve sonrasında da devam ettiği iyi bilinmektedir. Kavim göçleri hatta ta demir ve bronz çağlarına kadar sürmüştür. Bundan sonraki dönemlerde ise büyük dinlerin, sırasıyla şemsiciliğin, yahudiliğin, hıristiyanlığın ve müslümanlığın ortaya çıkışıyla ideolojik ayrışma ve karşıtlıklardan dolayı kavim göçlerinde bir yavaşlama ve durma meydana gelmiştir.

Gotların (germanların) tarihi Kürdistan coğrafyasından Avrupa'ya, Batı Avrupa'ya ilk göç ediş tarihlerine bakıldığında MÖ 2500-3000 yıllarına tekabül etmektedir ki o dönem zaten Guti (Latin: Gutium) adlı bir kürd krallığı da mevcuttu. Sonra Doğu ve Batı gotlar diye birbirinden ayrılmışlardır.

Aslında bir kürd dostu olan yazar Jan Gulliou'nun, bütün dünyanın kürd olduğunu bildiği, söylediği ve yazdığı Muhteşem Salahaddin'in kürdlüğünden bu kitapta hiç söz etmemesi çok üzücüdür. Ama şunu unutmamak gerekir ki kürd ve Kürdistan tarihi yazıldığında Avrupa tarihi yeniden yazılacaktır.

Elbetteki Eyyubi İslam İmparatorluğu bir kürd islam imparatorluğu idi, çünkü kürdler tarafından kuruldu. Bu kadar basit. Bu nedenle hiçkimse Eyyubi İslam İmparatorluğu arap yada türk imparatorluğu idi DİYEMEZ, çünkü öyle değildir. Eyyubi İmparatorluğunu kuran Salahadin revadi kürd aşiretinden bir kürd idi ve müslüman bir kürdtü. Bu kadar.

 

 

 

 

 


 

 

DE EUROPEISKA CHAUVINISTISKA ORIENTALISTERNA ÄR AVSLÖJADE

De så kallade o rientalister reste till Orienten och gjorde rekogniseringsarbeten efter dem kom det brittiska imperiets kolonialistiska armé.

- Nobelpristagaren, historikern Prof. Eberhard Zangger:

- Väst ansåg sig vara arvtagare av LUVIERNA i mindre Asien, men ändrade sig sedan.

Efter Constantinoples fall i barbarernas händer på 1500-talet ändrade västvärlden sig och hänvisade den grekiska civilisationen som sin civilisations källa. Annars innan Constantinople föll i turkarnas händer hänvisade västvärlden de tidiga civilisationerna i mindre Asien (Anatolien) som sin egen civilisations källa.

BAKGRUND
___________

- De 1800-talets imperialistiska västmakter som hade storhetsvansinne för att de var ekonomiskt, militärt och kulturellt avancerade än de flesta länder, MANIPULERADE och förvrängde sin egen historia (Detta ämne ska vi återkomma till. På senare tid har det kommit nya vetenskapliga rön om de tidiga kulturerna i civilisationens vagga och deras efterföljare).

Liksom de rasistiska historikerna som tillhörde till de turkiska, arabiska och persiska ockupantstaterna var också de flesta av de västerländska orientalisternas inställning särskilt problematiska när det gäller kurdernas och Kurdistans historia. Kurderna drabbades mest av deras skrifter och rapporter. Orientalisterna skildrade kurderna som ”barbarer som inte är värda att undersöka". Faktum är att många historiska civilisationer som tillhör kurdernas förfäder tillskrevs till arabiska, grekisk-romerska, armeniska, persiska och till och med vissa kaukasiska folk som levde tusentals mil bort från Kurdistan. Naturligtvis lägger de till turkarna också som kom till Kurdistans geografi så sent som på 1100-talet.

På grund av dessa försök att förvränga och svärta historiska fakta blir den kurdiska historien komplicerad och svårt att förstå. Men nya vetenskapliga rön avslöjar sanningen, en efter en.

Ett exempel på det vetenskapliga rön som kastar ljus om kurdernas historia kom vid de senaste arkeologiska och vetenskapliga forskningsresultaten från ”Göbeklitepe” utgrävningarna, knappt för ett år sen. Det hela 13000 år gamla kraniet som hittades där, visade ”samstämmighet med den lokala befolkningens DNA” !! Därmed hypotesen om kurdernas förfäder kom till och utvecklades parallellt med den första civilisationen får stöd nu.

 

 

 

 

Belägringen av Jerusalem, 1187, Gravyrdatum, 1800

Gravyr som visar kriget mellan den muslimska armén under ledning av den ayyubiska kurdiska staten och och den korsfarande armén i Jerusalem
Kurderna räddade den muslimska världen för att senare bli slaktad av de muslimska staterna Turkiet, Iran, Irak, Syrien, Azerbajdzjan

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İslama hiçbir müslümanın yapmadığı çok büyük katkılar sunan kürdler İslam'dan dolayı kendilerine çok BÜYÜK düşmanlar kazandırdılar
İslam ümmeti de 1300 senedir kürd kafası kesmekle meşguldür. İşte kürdlerin islamı savunmakla elde ettikleri büyük 'kazanç'.

Som bekant ockuperade européer med korsfararna Mellanöstern på 1200-talet under täckmanteln "rädda det heliga landet och Jerusalem”. Kurderna motsatte sig denna invasion med sin kung Den Magnifike Saladin och besegrade alla de europeiska staterna som hade enats under den brittiska kungen Rickard Lejonhjärtats ledning. Britternas och hela Europas arméer hade besegrats. Även om århundraden gick sedan dess var detta ett problem för britterna, och alla beslut de fattade om kurderna var baserade på hat om detta nederlag av Richard Lejonhjärta. Detta hat mot kurderna har den brittiska makteliten implicit även idag.

Britterna delade sedan Kurdistan i fyra delar mellan fyra nya konstgjorda nationer för ett hundra år sedan. Avsikten var för att förstöra möjligheten för en kurdisk nationsbildning. Faktum är att britterna stöder fortfarande dessa stater mot kurdiska folkets frihetsförsök. Detta är ett tydligt tecken på det hat som fortfarande kvarstår på grund av Saladins seger över britternas vida berömda kung Richard Lejonhjärta.

I Storbritannien och i den stora världen har kurdernas kamp mot de radikala islamisterna och diktatorerna i Mellanösternsregion har fått stort stöd. Den brittiska regeringen demonstrerade återigen sitt historiska hat och avsky genom att öppet stödja den invaderande turkiska staten mot kurderna och de reaktionära islamistiska syrierna som britterna skyddar. Till och med premiärministern Teresa May stödde öppet invasionen av den kurdiska staden Afrin. Den brittiska oppositionen reagerade starkt på hennes uttalandet som hon gjorde i detta sammanhang "vi stöder kampen av våra turkiska allierade mot de kurdiska terroristerna".

Under 2016 ordnade britterna en kupp mot Kurdistans Regionala Regering-KRG i Irak när de genom denna kupp tog den kurdiska oljestaden Kirkuk och gav den till de reaktionära, shiitisk-islamistiska irakiska araberna som är starkt allierade med Iran. De kallas för "persiska ISIS" eller populärt för: Hashd-i Shabi.

Detta visar tydligt i vilken hög nivå finns det kroniska kurdhatet i minnet hos den brittiska regerande eliten..

Under sitt besök i Damaskus under första världskriget sparkade den brittiska befälhavaren, general Edmund Allenby, den kurdiska sultan Saladins grav och sa: "Stig upp, Saladin, vi är här igen ... 11 december 1917

Edmund Henry Hynman Allenby

See LUVIANS on YouTube

 

A hundred years ago the British state divided Kurdistan into four parts between four new artificial nations. The aim was to destroy the possibility of a Kurdish state building. In fact, the British continue to support these states against the freedom attempts of the Kurdish people. This is a clear sign of the ongoing hatred for the Kurdish emperor Saladin Ayyubi's victory over the very famous British King, Richard the Lionheart.

During his visit to Damascus during World War I, the British commander, General Edmund Allenby, kicked the Kurdish Emperor Saladin's grave and said: "Get up, Saladin, we are here again ... December 11, 1917
In 2016, the British staged a coup against the Kurdistan Regional Government-KRG in Iraq, which took the Kurdish oil city of Kirkuk and gave it to the reactionary, Shiite-Islamist Iraqi Arabs, who are strong allies with Iran. They are called "Iranian ISIS" or Hashd-i Shabi among the people.

This clearly demonstrates the high level of chronic Kurdish hatred in the memory of the rulers of the British political elite.

 

İngilizler daha sonra yüz yıl önce Kürdistan'ı dört yeni yapay ulus arasında dört parçaya böldüler. Amaç, bir kürd ulus inşası olasılığını yok etmekti. Aslında İngilizler, kürd halkının özgürlük girişimlerine karşı bu devletleri desteklemeye devam ediyor. Bu, kürd imparator Selahaddin Eyyubi'nin İngilizlerin çok ünlü Kralı Aslan Yürekli Richard'a karşı kazandığı zaferden dolayı hâlâ devam eden nefretin açık bir işaretidir.

2016'da İngilizler, Irak'ta Kürdistan Bölgesel Yönetimi-KBY'ye karşı bir darbe düzenledi ve bu darbeyle Kürt petrol şehri Kerkük'ü alıp, İran'la güçlü müttefik olan gerici, Şii-İslamcı Irak araplarına verdi. Bunlara "İran IŞİD'i" veya halk arasında Hashd-i Shabi deniyor.

İngiliz komutan General Edmund Allenby, Birinci Dünya Savaşı sırasında Şam'ı ziyareti sırasında Kürt Sultanı Selahaddin'in mezarına tekme atarak, "Kalk Selahaddin Eyyubi, yine buradayız... 11 Aralık 1917" dedi.

Bu, İngiliz siyasi seçkin yöneticilerinin hafızasındaki yüksek düzeydeki kronik Kürt nefretini açıkça göstermektedir.

 

 

 

 

 

 

 

One of the historical main reason for the hostility of the British State towards the Kurds
English Prime Minister William Ewart Gladstone (1898)
/ ....... How did Saladin Al-Kurdi expel our ancestors from Jerusalem and fight the Crusaders .....
We will make Saladin's descendants vomit blood and we will make them pay the price and we will make the Armenians their kings ....... /

(İngiliz Devletinin kürdlere karşı düşmanlığının tarihsel temel nedenlerinden biri
İngiltere Başbakanı William Ewart Gladstone (1898)
/ ....... Saladin Al-Kurdi atalarımızı Kudüs'ten nasıl kovdu ve Haçlılarla savaştı .....
Selahaddin'in soyuna kan kusturacağız ve bedelini onlara ödeteceğiz ve Ermenileri onların başına kral yapacağız ....... /)

 

 

It is obvious that the old colonial English leaders did not like the Kurds at all: Albert Wratislaw, a British diplomat in the Middle East, who in the 1920s, wrote in his book called A Consul in the East on page 235:
"In my experience, the good Kurdish is the dead Kurdish and extermination of Kurds in Iraq will be good for humanity" without thinking what horrors the British imperialist power has done to humanity

 

 

 

 

As known, Europeans occupied with the Crusaders the Middle East in the 13th century under the guise of "save the Holy Land and Jerusalem".
The Kurds opposed this invasion with their King Saladin The Magnificent and defeated all the European states that had united under the British King Rickard Lionheart.
The British and all European armies had been defeated.

The commander of the European armies the British king Rickard Lionheart fell prisoner. The Magnificent Saladin returned his sword to him and released him
and invited him and his staff to a party.

The painting can be found in the Dutch National Museum.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

''Kürdler tarihe büyük bir insan kazandırdı. Bu kişi, Sultan Selahaddin Eyyubi'dir.'' Yorkville Enquirer, 1918

Bütün dünya Salahadin Eyyubi'nin kürd olduğunu biliyor, kabul ediyor ama türklerden başka. Herne kadar Slahaddin Eyyubi kürd Revadi aşiretinden olduğunu kendisi yazıp söylediği halde, işgalci islamo-faşist türkler Salahaddin Eyyubi'nin türk olduğu iddia ediyorlar! İstemeseler kabul etmesinler. İşgalci türkler hiç önemli bir kavim değil, hiçbir yerde önemleri yoktur, heryerde siliktirler. Çünkü tarihsiz ve köksüzdürler. VATANSIZDIRLAR. Kürdlerin tarihini ve vatanını çalarak kendilerini tarihe mal etmeye çalışıyorlar. Oysa yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Amerika Türkiye'nin efendisi olan Avrupa'nın ayağına yakında bir çelme attıktan sonra, Avrupa bu yanlış politikasında sendeler sendelemez, Türkiye'nin işi bitti demektir. Efendi gittikten sonra uşak ne boka yarar? Hiçbir boka..

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1- SALADIN - Serdaré Kurd Salah-ed-Din li Misré dide pey Xaçperestan

2- SALADIN-Serdaré Cîhadé (Seré pîroz)

3- SALADIN bi dilqekî guhartî (bi qilixekî din) dikeve li nav heniya neyaran

4- SALADIN li ser qewlé xwe (soza xwe) disene û Gwijde van Lusignan (hikumdaré Ûrshelîmê-Qutsé) azad dike.

5- SALADIN qewl (soz) da bo Heciyén Xaçperestan da ku ew di bin ewlekariya wî de dikarin herin heca xwe bi cîh bînin.

6- SALADIN bi réz û ihtîsam Leeuwenhart (Dilsér- yek ji serdaré Xaçe-Mesa III an, serdaré Inglîz) mévan dike.

 

Ji Hollandî wergerandin: N. Camlibel

 

 

ART, KURDS & KURDISTAN

 

 

 

 

 

 

The Kurdish King Saladin The Magnificent entering Jarusalem 1187 and promise don't kill the Christian inhabitants like the Turkish Barbars did

 

 

Ayyoubi Meyafarqin Kurdish Coin 13th century

 

''Haçlılara karşı büyük bir başarı sağlayan Kürd Sultan Selahaddin Eyyubi döneminde Kürdler altın çağ yaşadılar.
Şehirler, okullar, hastaneler inşa ettiler. Moğol istilasıyla birlikte büyük bir gerileme yaşadılar.''
Hırvatistan Ansiklopedisi, Kürtler

 

 

 

 

 



Saladdin The Magnificant & Lion Heart Richard, Illustrationby Walter Scott, from 1900

Kürd Sultan Selahaddin Eyyubi ve Aslan Yürekli Richard



"Adalet çağrısına bir hükümdarın kulakları her zaman, her yerde ve her koşulda açık olmalıdır."

Selahaddin Eyyubi ve Aslan Yürekli Richard, Walter Scott

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Saladin & Richard Lion Hearth fight

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Saladdin The Magnificant & LionHeart Richard (1490)

Mızrak Silahı kürd askerlerinden ta kürd krallarına varana kadar kürdlerin kullandığı başat savunma ve saldırı silahıydı. Fotoğraf makinasının icad edildiği 1840'lardan önceki tarihte elle çizilmiş günümüze kadar ulaşmış çizimlerde, hemen hemen bütün kürd kral ve prenslerinin elinde mızrak olduğu görülmüştür. Bunun önemli bir sebebi, demirin ilk defa tarihi Kürdistan coğrafyasında eritilmiş olması ve demirden yapılmış ilk savunma silahının mızrak olmasıdır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

“Biz insana, insan olarak değer veririz.”

Sultan Selahaddin Eyyubi El Kurdî

 

“Benim için o kadar çok seçenek vardı ki; mavi gözlü Kürd kızları, yeşil gözlü Suriye (Nusayrili) kızları ve siyah gözlü Arap kızları. Mısır’da Şemsê ile evlendim. Şemsê çok güzel bir Kürd kızıydı.
Sarı saçları beline kadar iniyordu.”

Sultan Selahaddin Eyyubî

 

 

 

 

 

 

 

 

KÜRT TARİHİNDE BÜYÜK BİR KUMANDAN VE ÜNLÜ BİR DEVLET ADAMI



İskenderiye Kütüphanesinde bulunan Selehediné Eyyubi’nin el yazması günlüğü, Fransız Gazetesi Genevieve Chauvel tarafından romanlaştırılmıştır. Selehedin adlı bu romanda, Ünlü Kürt devlet adamı, yaşamını şöyle dile getirmiştir:

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KENDİ DİLİNDEN SELEHADİNÊ EYUBİ'NİN YAŞAM ÖYKÜSÜ

Baha Aldin Ibn Şedadî ya li ser Selahedînê Eyûbî

Ev kitêb li ser jiyana Selahedînî û şerê li ser Quds'ê ye û ew berî bêhtir ji 800 salan ji aliyê dadwer û nivîskarê ku bi Selahedînî re bû, hatiye nivîsîn.

 

 



“(*) Önce, ben kürdüm. Ramadi aşiretindenim. Bu aşiret, Kürdlerin en eski ve asil aşiretlerinden biridir. Aşiretin yerleşik yeri, Batı Azerbeycandır. Dedem Şadinin babası Mervandan önceki soyumuz üzerine fazla bilgim yoktur.

Bizim beşiğimiz sayılan Dovin, 10. yüzyılda Küçük Ermenistan’ın başkenti idi. Buraya İç Ermenistan da diyorlardı. Amcam Şêrkoh ve babam Eyup Dovin’de dünyaya geldiler. 1128’de Dovin türkmenlerin saldırısına uğradığında, dedem Şadi iki oğlunu ve karısını yanına alarak, canlarını türkmenlerin acımasız katliamından zor kurtarmışlardır. Türkmenler acımasız bir katliam, büyük bir tahrip ve vicdansızca bir talanla Dovin’i yerle bir etmişler. Bununla birlikte, bizimkiler de bütün varlıklarını türkmenlere kaptırmışlar, sadece canlarını kurtarabilmişlerdir.



Bu katliamdan kurtulan dedem Şadi, Bağdat’ı hedef alarak güneye doğru kaçmaya devam ediyor. Bağdat, o sıralar halifeliğin merkezi ve Selçuklu hanedanlarından Melik Şah’ın oğlu Sultan Muhammed tarafından yönetiliyordu. Dedemin eski dostu Behruz da burada vezirdi. Bu Behruz, daha önce Dovin’de bir esirdi. Dedem bunu buradaki esaretten kurtararak, İsfahan'daki Selçuklu sarayında prenslere öğretmen olmasını sağlamıştı. Sultan Muhammed Bağdat’a yönetici olunca, hocası Behruz’u da buraya vezir yapmıştı.



Bağdat’a vardıklarında dedem Şadi, eski dostu ve Bağdat Veziri Behruz’u görebileceğini ve ondan yardım alabileceğini düşünüyordu. Aile Bağdat’a vardığında doğruca saraya gittiler. Vezir Behruz, dostu Şadi’yi çok iyi karşıladı. Hal hatırdan sonra Şadi olanları Behruz’a anlatıyor. O da büyük bir dikkatle dostu Şadi’yi dinledikten sonra, “Şadi” diyor “Allah seni bana gönderdi. Pek yakında Tikrit’i aldık. Orada yöneticimiz yoktur. Seni Tikrit’e yönetici olarak atıyorum ve bundan sonra senin unvanın ‘Dizdar’ olacak. En kısa sürede Tikrit’e gideceksin, görevine başlayacaksın.



Tikrit’e geldikten kısa bir süre sonra dedem Şadi öldü. Mezarı Tikrit’tedir. Yerine büyük oğlu babam Eyup geçti. Babama da ‘Necm ed-din’ unvanı verildi. Dinin yıldızı. Babam, El Harimi ile evlendi. Bu evlilikten ağabeyim Şahin şah ve Turan Şah, sonra üçüncü oğul olarak, 1137’de ben dünyaya geldim. Ama tanrı, beni çok ilginç bir şekilde dünyaya gönderdi.



Amcam Şêrkoh, vezirin çok sevdiği hukukçu bir gence kızıp, bir kılıç darbesiyle kellesini uçurunca, vezir de babamın bütün yetkilerini elinden alıyor ve “şafak atmadan Tikrit’i terk et, yoksa daha çok kelle uçacak’ diyor. Bunun üzerine bütün aile, hemen yol hazırlıklarına başlıyor. Tam bu sırada, ben annemi sıkıştırıyorum ve kadınlar bölümünde annemin sancıları tutuyor. Şafak atmadan beni bir kundağa beliyor, bir hizmetçinin kucağına tutuşturuyorlar, kervan Musul’a doğru yola koyuluyor. Ancak ikinci günü akşam, kervanın konakladığı yerde benim doğumumu kutluyorlar. Babamın anlattığına göre; çok cılız ve çelimsiz bir çocuk olduğum için, öleceğimi düşünerek, istemeyerek bana Yusuf adını veriyor, ikinci adımı da Selehedin koyuyor. Daha sonraları Selehedin benim birinci adım oldu.



Babam Eyup Tikrit’ten sürüldükten sonra, hedefi Musul olarak seçiyor ve yoluna devam ediyor. Çünkü Musul’un yöneticisi Zengi babamın çok iyi bir dostu idi. Ben doğmadan önce 1132’de, Tikrit yakınlarında, Zengi selçuklulara yeniliyor ve kaçıp babama sığınıyor. Babam da, Zengi ve adamlarının canını kurtarıyor ve Musul’a yeniden dönmesine yardımcı oluyor. Aile Musul’a vardığında Zengi, dostu Eyüp’e vefa borcunu fazlasıyla ödemeye çalışıyor.


Bize Dicle’nin kenarında büyük bir bahçenin içerisinde, taştan ve çamurdan yapılmış çok büyük iki katlı bir ev verdiler. Musul’un çevresi uçsuz bucaksız okaliptüs ormanlarıyla kaplıydı. Bahçemiz portakal, limon ve diğer bütün meyve ağaçlarıyla doluydu. Annem son derce becerikli ve zevkli bir kadındı. Bin bir çiçekle dolu olan bahçemizi daha da zenginleştirerek gerçek bir cennete çevirdi.



Zengi’nin düşmanları da çoktu. İran selçukluları, Şamdaki nusayriler, diyarbakırlı ve erbilli kürdler ve batıdan gelen franklar. Biz Musul’a varır varmaz, babam ve amcam da Zengi’nin ordusuna katılarak frankları denize dökmeye gittiler. Annem üç oğluyla yalnız kaldı. Benim çelimsizliğime çok üzülen annem, bütün zamanını bana ayırıyor, beni ipek kundaklara beleyerek büyütüyordu.



Zengi, Şam ve çevresinde stratejik önemi olan bir çok kaleyi alıyor, bunların en önemlisi olan Baalbek’e babamı komutan olarak atıyor. Babam buraya yerleşir yerleşmez, bizi Musul’dan almak üzere adamlarını gönderiyor. Ben artık büyümüştüm ama babamı hiç görmemiştim ve sesini hiç duymamıştım. Sadece beni ipekli ve kokulu kundaklara beleyen ve güzel sesiyle ninniler söyleyen annemin sesini duymuştum. Baalbek’e vardığımızda, altın takılarla bezenmiş ipek kalpaklı resmi elbiseler içerisinde bizi karşılamaya gelen babamı görünce, korkudan ağladım ve annemin arkasına saklandım. Ayrıca bu heybetli adamın, annemin gözlerine bakarak ağladığını gördüm. Annem de bu heybetli adamı teselli etmeye çalışıyordu. Büyüdükten sonra öğrendim ki, babam bizden ayrı kaldığı üç yıl içerisinde başka bir kadınla evlenmiş, annemin de bundan haberi yokmuş.



Ben çok güzel bir şehir olan Helipolis’te büyüdüm. Babam buraya bir cami ve sofiler için de bir manastır yaptırdı. Babamı resmi elbiselerinin dışında ve geleneksel kürd kıyafetlerinin içinde görebilmek için, hep ikindiyi beklemek mecburiyetindeydim.



Amcam Şêrguh, ağabeylerime savaş oyunlarını öğretmeye başladığında, ben çelimsiz halimle onları kıskanırdım. Bu arada okula başladım. Hocalarım sufilerden oluşuyordu. Okumayı öğrendikten sonra, en çok okuduğum sufilerden Gazali beni etkilemiştir.



Bize bu güzel yaşamı sağlayan Zengi 14 Eylül 1146’da öldürüldü. Kısa bir süre sonra Şam’ın büyük ordusu kapımıza dayandı. Amcam Şêrkoh’un girişimleri sonucu çok sayıda kürd aşireti bizi destekledi. Taraflar büyük kayıplar verdiler. Babama pazarlık yapmaktan başka çare kalmamıştı. Böylece Baalbek eski sahiplerine verildi. Buna karşılık Şam’da bir ev ve arazi aldı, böylece Şam’a taşındık. Amcam Şêrkoh gizlice Zengi’nin adamlarıyla buluşur, Halep yöneticisi Nurettin’e katılır. Burada franklara karşı başarılı savaşlar yaparlar. Bu da Şam komutanını korkutmaya başladı.



Şam’da hocalarım artık Sufiler değildi. Burada matematik, tarih ve coğrafya derslerini sevmeye başladım. Hocam Abu Taman, Kürd dili, tarihi ve geleneklerini bana öğreterek, benim bütün hayatımı değiştirdi ve hayatım boyunca onun etkisinden kurtulamadım.



24 Temmuz 1148’de sabahı frank ve alman birleşik ordusu Şam’ı kuşattı. Bunlar daha önce Kudüs’ü almışlardı, sıra Şam’a gelmişti. Çok kanlı çatışmalar oldu. Franklar, arapların da biz desteklemeye geldiklerini duyunca, savaşmayı bırakıp kaçmaya başladılar. Savaşı kazandık ama çok sayıda ölü verdik. Bu savaşta büyük abim Şahinşah da hayatını kaybetti. İki küçük oğlu öksüz ve karısı dul kaldı. Babam çok üzgündü. İlk defa bana yaklaşarak başımı okşadı, ‘artık sen benim ikinci oğlumsun’ dedi ve ben çok mutlu olmuştum.

 

 

"Selahaddin Eyyubî, Mısır 'Sultanı' ünvanını aldıktan sonra Selçuklular bunun 'hileli' olduğunu savunup hükümdarlığının meşru olmadığını iddia ederek "Kürd Selahaddin'in emrinde hizmet etmeyiz. "dediler.
Sultan Selahaddin çok geçmeden müslümanların en güçlü lideri oldu."

Britannica Ansiklopedisi, Selahaddin Eyyubî

 



Savaştan kısa bir süre sonra vezir öldü. Sultan da babamı komutan olarak atadı. Muhtemel arap saldırılarına karşı tedbir alıyordu. Artık babam benim atlara binmeme ve savaş oyunlarını öğrenmeme izin vermişti. Ama şunu unutmamam gerekiyordu: ‘Ben bir Kürdüm ve Başkomutanın oğluyum.’ Artık ince bedenim ata binmeme çok uygundu. Bu da beni sevindiriyordu.



Halep Komutanı Nurettin, komutanı Şêrkoh’u babama gönderiyor, güçleri birleştirmek istediğini söylüyor. Babam da bunu kabul ediyor. Böylece de Şam Valisi oldu. Ben o zaman 16 yaşındaydım. Sultan, bütün toplantılarında beni yanından ayırmıyordu. Kendisi entelektüelleri, filozofları, düşünürleri, şairleri ve din adamlarını çok severdi. Bunlara sık sık davetler verir, sohbetlerini dinlerdi. Bu davetlere ben de katılırdım. Bazen ava çıkardık; panterleri, geyik kovalayan çıtaları ve aslanları seyrederdik.



Mart 1164’te Sultan Nurettin, Generali Şêrkoh’a Kahire Seferi için emir verdi. Amcam Şêrkoh beni yanına çağırarak; ‘Yusuf, sen de benimle geliyorsun’ dedi. Ben o zaman 27 yaşındaydım. 1 Nisan 1164’te Sudan Kapısından Şamdan çıktık. General Şêrkoh, on binlerce Kürd süvariden oluşan ordusuyla gurur duyuyordu. Mayısın başı 1164’te zaferle Şam’a geri döndük. Bu savaşta gösterdiğim başarı, sevk ve idaredeki becerim nedeniyle, Sultan Nurettin beni ‘Şina’ ilan etti. Böylece de 27 yaşımda, koca Şam’ın Emniyet Müdürü olmuştum. Akşamları sufi arkadaşlarımla buluşuyor, saatlerce zikir çekiyorduk.



Ocak 1167’de tekrar Kahire’ye sefere çıktık. Bu sefer General Şêrguh’un yanında komutan olarak. Ağustos 1167’de Şam’a geri döndük. Buradan da Halep’e Sultan Nurettin’in yanına gittik. Burada zamanımı kuş, çita, panter ve aslan avlamakla geçiriyordum. Halep ovası ve dağları bu hayvanlarla doluydu. Bu arada annem bütün tanıdıkları seferber etmiş, beni evlendirmek için kız arıyordu. Benim için o kadar çok seçenek vardı ki; mavi gözlü Kürd kızları, yeşil gözlü Suriye (Nusayrili) kızları ve siyah gözlü Arap kızları. Ben de sonunda, asil ve mavi gözlü bir Kürd kızını tercih ettim. Çünkü evimize en uygun olanı o idi. Şemsê ile nişanlandık.



Aralık 1168’de franklar, Kahire’de yaptığımız anlaşmayı bozmuşlar ve Kahire’yi yeniden işgal etmişlerdi. Sultan beni çağırdı; ‘acele Şêrkoh’u bul’ dedi. Ben Şêrkoh’u bulduğumda; ‘6000 Kürd süvariyi çoktan hazırladım bile’ dedi. 2000 süvari de Halep’te hazırdı. Amcam çok istemesine rağmen, bu sefere katılmak istemiyordum. Ama yine de katıldım. 4 Ocak 1169’da Kahire kapılarına dayandığımızda, franklar bizimle savaşmayı bile göze alamadılar, çekilip gittiler. Böylece, Şêrkoh hiç kan dökmeden Kahire’yi teslim aldı.



Fatımi Halifesi bize çok büyük ilgi gösterdi. Ama, vezir Şavar ikiyüzlünün biriydi. Biz Kahire’den ayrılınca, yeniden frankları çağıracağı haberini aldım. Amcamın karşı çıkmasına rağmen, vezir Şavar’ı öldürdüm. 18 Ocak 1169’da Şêrkoh kendisini Kahire’ye vezir ilan etti. 23 Mart 1169’da, akşam yemeğinden sonra banyoya giren Şêrkoh, kalp krizinden öldü. Çok üzüldüm, artık ben her şeyimi kaybetmiştim. Derhal Halep’e dönmek istiyordum. 26 Mart 1169’da Fatımi Halifesi, beni Şêrkoh’un yerine vezir atadı. Bu işte gönülsüz olmama rağmen, çok zorluk çekmedim. Çünkü daha önce Şêrkoh için şehrin idaresini ve memurlarını hep ben ayarlamıştım. Ben 32 yaşında, artık küçük Yusuf değildim. Çünkü artık Mısır’ın Veziri Selehedin olmuştum.



Ağustos 1169’da kardeşim Turanşah, diğer kardeşlerimi ve Şemsê’yi de alarak, Kahire’ye yanıma geldiler. Burada Şemsê ile evlendim. Şemsê çok güzel bir kürd kızıydı. Ay gibi yüzünü, yay gibi kaşlarının altındaki mavi gözler süslüyordu. İnce uzun boylu, sarı saçları beline kadar iniyordu. Sanki başından aşağı bal süzülüyordu. Şemsê beni çok mutlu etti. Haziran 1170’te oğlum El Abdal Ali’yi doğurdu. İlk defa baba oldum. Daha sonra çok çocuklarım oldu. Nisan 1170’te babam Eyüp de Kahire’ye geldi. Onu İskenderiye Komutanlığına, kardeşim Turanşah’ı Yukarı Nil Komutanlığına getirdim ve diğer kardeşlerime de Mısır’ın idaresini paylaştırdım.



Eylül 1171’de Bağdat’ta Halife El Mustarut öldü, yerine oğlu El Mustazi geçti. Sultan Nurettin’e karşı çıktı. Çünkü Kahire’de hala Abbasilerin siyah bayrağı dalgalanıyordu. 200 yıldan beri, Mısır’da bir şii Fatımi Halifeliği vardı. Biz aile olarak şafiiydik. Buradaki Şii Fatımi Halifesine dokunmak istemiyordum. Çünkü el yakıyordu. Ayrıca, beni Vezir yapan da Fatımi Halifesiydi. Sonunda, 14’üncü Fatımi Halifesi hastalandı ve öldü. Önemli bir olay da kendiliğinden çözüldü. Halife öldüğünde 21 yaşındaydı. Arkada 4 dul kadın, 11 erkek ve 4 kız evlat, 152 hizmetçi, muhteşem bir saray ve bir servet bıraktı. Sarayın kütüphanesinde 200 binden fazla kitap vardı. Kasadaki 2 milyon dinarın talan edildiği söylendi. Bu servetin bir kısmını ben aldım ve önemli bir kısmını Sultan Nurettin’e gönderdim.



15 Mayıs 1174’te sultan Nurettin kalp krizinden öldü ve geride sadece 11 yaşındaki oğlu Melik Salih İsmail’i bıraktı. Böylece bana yeni ve çok önemli görevler düşmüştü. Çünkü araplar bu fırsattan yararlanarak, Şam’ı ele geçirmeye çalışıyorlardı. Ben derhal Şam’a hareket ettim. Böylece Şam yönetimini ele aldım. Suriye’deki bütün kaleleri ele geçirdim. Hatta kısa bir süre önce, Nurettin’in Kılıç Aslandan aldığı Konya’yı, ermenilerden aldığı Malatya’yı bile ele geçirdim. Sonunda Halife Mustazi, beni Suriye ve Mısırın Sultanı ilan etti.



Şubat 1177’de İskenderiye’ye geri döndüm. Oğullarım El Abdal Ali ve El Aziz Utman da yanımdaydı. Çocuklar denizi görünce çok sevindiler. Benim amacım, güçlü bir bahriye oluşturmaktı. Elimizdeki gemileri yenileyip ve yenilerini yapmaktı. Bu iş için, Ürdün Dağlarındaki sonsuz ormanlar, bize istediğimiz kadar ağaç veriyorlardı.” (* )

Bu Metin İbrahim Aksoy tarafından aktarılmıştır. Yazarın, Navkurd adlı sitedeki makalesinden alınmıştır.




 

 

 

 

KÜRD EYYÛBÎ HANEDANLIĞINDAN GELEN BİR AİLE

Saad Mohammed Jumma Al-Ayoubi

 

Nijada Kurd:
Saad Mihemed Cuma El-Eyûbî
- Di sedsala 19an de kalê wî Şêxo Cumaa ji bajarê Diyarbekirê koçî Şamê dike û li devera El-Salihiyê bi cih dibe.
- Di sala 1890 de, bavê wî, nivîskar Mihemed Cuma, dibistana Enbarê li Şamê qedand û li bajarê Urdunê Tafila bi cih bû.
- Saad Mihemed di sala 1915an de li bajarê Urdunê Tafila ji dayik bûye
Di sala 1945an de li zanîngeha Şamê yasa xwendiye
- Li Îran, Sûriye, Amerîka û Brîtanya Mezin wek balyozê Qraliyeta Urdinê kar kiriye
- Di sala 1948an de li Urdinê bû rêvebirê weşanxaneya dewleta Urdunê
- Sala 1950î bû sekreterê serokwezîrtiyê
- Di sala 1954an de li Wezareta Karên Hundir bû dîplomat
- Bû waliyê paytext Omanê
Di sala 1965an de bû Wezîrê Qesra Qraliyetê.
- Sala 1967 bû serok
- Serokê rûmetê yê Komeleya Selahedîn Eyûbî ya Kurd bû
- Di 19ê Nîsana 1979an de li Londonê koça dawî kir

________

Kurdisk härkomst:
Saad Mohammed Jumma Al-Ayoubi
- På 1800-talet flyttade hans farfar Sheikho Juma'a från staden Diyarbekir till Damaskus och bosatte sig i området Al-Salihiya.
- 1890 tog hans far författaren Mohammed Juma examen från Anbarskolan i Damaskus och blev bosatt i den jordanska sataden Tafila.
- Saad Mohammed föddes i den jordanska staden Tafila 1915
Han läste juridik i universitetet i Damaskus 1945
- Arbetade som ambassadör för Konungariket Jordanien i Iran, Syrien, Amerika och Storbritannien
- 1948 blev han direktör för jordansk statligt förlag i Jordanien
– 1950 blev han sekreterare för statsministern
- 1954 blev han diplomat i inrikesministeriet
- Blev guvernör i huvudstaden Oman
1965 blev han minister för det kungliga palatset.
- År 1967 blev han president
- Han var hedersordförande för kurdiska Salahuddin Ayubi-föreningen
- Han dog den 19 april 1979 i London

________

Kürt soy:
Saad Muhammed Jumma Al-Ayoubi
- 19. yüzyılda dedesi Şeyho Cuma'a Diyarbekir şehrinden Şam'a taşınarak Al-Salihiya bölgesine yerleşti.
- 1890'da yazar olan babası Muhammed Cuma, Şam'daki Anbar Okulu'ndan mezun oldu ve Ürdün'ün Tafila kasabasına yerleşti.
- Saad Muhammed, 1915'te Ürdün'ün Tafila şehrinde doğdu.
1945'te Şam Üniversitesi'nde hukuk okudu.
- Ürdün Krallığı'nın İran, Suriye, Amerika ve İngiltere'de büyükelçisi olarak çalıştı.
- 1948'de Ürdün'deki Ürdün devlet yayınevinin müdürü oldu.
- 1950'de başbakan sekreteri oldu.
- 1954'te İçişleri Bakanlığı'nda diplomat oldu.
- Başkent Umman'ın valisi oldu
1965'te Kraliyet Sarayı Bakanı oldu.
- 1967'de cumhurbaşkanı oldu
- Kürt Salahuddin Eyubi derneğinin onursal başkanıydı.
- 19 Nisan 1979'da Londra'da öldü.

 

Naima Aliya Al Ayoubi 1933

Lawyer: Naima Alia Al-Ayoubi, the first Egyptian girl to work in law branch.
She is of Kurdish origin

 

 

 

 

 

This is how the Turkish state tries to systematically falsify Kurdish history with its racist policies.
The title of the original book published by the Ottoman government in 1893 AD about the history of the Kurdish state formations.
Tarikh Dewle el Ekrad" the history of the Kurdish state by Muhammad Ibn Ibrahim Al-Ansari Al-Khazriji in 1257 AD.
The word "etrak" means the Turks was added later

Så här försöker den turkiska staten att förfalska systematisk den kurdiska historien med sin rasistiska politik
Titeln på den ursprungliga bok som gavs ut av den osmanska regeringen 1893 e.Kr om historien av de kurdiska statsbildningarna.
Tarikh Dewle el Ekrad" den kurdiska statens historia av Muhammad Ibn Ibrahim Al-Ansari Al-Khazriji år 1257 e.Kr.
Ordet "etrak" turkarnas lades till senare


Selahaddini Eyyubi'nin kurduğu Kürd Devleti..
Bundan 800 yıl önce El Hazrecî, Kürdlerin Devleti diye Eyyubi Devleti'ni anlatıyor.
Miladi: 1171- 1250 tarihleri arasındaki Eyyubi İmaraorluğu'nun tarihini yazmış. Kitabın Arapça alfabeli resminde görüldüğü gibi "Tarixi dewlet el Ekrad" yazılı..
Yani Kürdlerin devleti tarihi. EL Etrak(türkler) ibaresi sonradan sahtekarca ileve edilmiş.
Tarihü’l-Devletü’l-Ekrad kitabı;
1257 tarihli tek yazma nüshası İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi Hekimoğlu Bölümü?nde
no:695 bulunan 400 sayfalık Arapça tarih eserinde, Eyyubi Kürt Devleti anlatılmaktadır.
M.Emin Narozi tarafından eserin tıpkıbasımı yapıldığı gibi Kürtçe'ye çevrilip yayınlanmıştır (Azad Yayınları, 2015, 856 sayfa).
(Bkz: El-Hazrecî, Târihu Devleti'l-Ekrâd, İstanbul/Süleymaniye Miilet Genel (Hekimoğlu Ali Paşa) Kütüphanesi, No:695)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Salahaddin gava Ûrşelîmê (Qudsê) dagir dike

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1490 tarihli 'Hıttin Savaşını' tasvir eden tablo...

Hıttin, 1187 tarihinde Kürd İslam Devleti Eyyubiler ve Kudüs Krallığı arasında yaşanan savaştır.

Bu meydan savaşında Kudüs Krallığı'na bağlı Haçlı ordusu bozguna uğramıştır.

Kudüs, Kürdler tarafından fethedilmiştir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Br eyyûbî kürd muharîb

Celâleddin Harezmşah (1199-1231) kürdlere karşı savaş açıp Bitlis ve Ahlat’ı kuşattı.
Harezmşahlılar Ahlat şehrinde katliam yaparak şehrin büyük bir bölümünü yıktılar.
Yüzlerce kürd soylusunu ve kürd alimi parçalara ayırdılar. Tecavüz ve yağma günlerce sürmüştür.
Harezmşahlar'a karşı Eyyubi Kürd Devleti harekete geçti ve harezmşahlar yenildi. Ahlat kurtarıldı.
Kürdlerden özel bir birlik Celâleddin’i takip ederek yakaladı. Celâleddin’i kılıç ve mızrak darbeleriyle öldürdüler.

 

 

 

 

 

 

 

 

 



SALADIN FORTS

KURDISH FORTS

 

 

 

SULTAN SELEHADDİN’İN İSLAMİYETE HİZMETLERİ

 



Kürt ulusu dünyanın en mazlum uluslarından biridir. Günümüz dünyasında 52 bağımsız devletin toplam nüfusundan daha fazla bir nüfusa sahip oldukları halde Kürtlerin, hala bir devleti yok. Dahası, Kürt nüfusun büyük bir kısmı baskı altında yaşıyor. Dili ile eğitim göremiyor, okuyup yazamıyor.



Kürtlerin ülkesinde tarım ve hayvancılık en ilk uygulanıp geliştirilerek kültür ve medeniyetin doğmasına ve gelişmesine bu tarihi ülke ve bu ülke üzerinde yaşayan insanlar büyük katkılar sağlamıştır. Kürd hep kendi toprakları üzerinde yaşamıştır ve kendi ülkelerinin üzerinde en az beş bin yıllık bilinen bir tarih sahibidir. Kürdler tarihte birçok kez harikalar yaratarak savaş meydanlarında üstün başarılar elde etmiş; tarım ve el sanatları alanında ciddi gelişmeler göstermiştir. Buna rağmen kürt yurdu işgal ve talan ordularının istilasından bir türlü kurtulamamıştır. Barbarca ve vahşice saldırılarla, yaratılmış olan zenginlikler çalınmış ve yağmalanmıştır, kürt vatanında. Bu yüzden kendini savunma gereği herkesten çok kürtler için zorunlu hale gelmiştir. Kürtler askerlik ve savaş sanatını da kısa sürede geliştirmiş ve dünyanın üstün savaşçı kavimleri arasında adlarından söz ettirmişlerdir.



Tarihin son evrelerinde, kürt yurdu Kürdistan sürekli baskı altında tutulmuştur, zenginlik kaynakları talan edilmiştir. Bu durum bu gün de hala sürüyor. Kuşkusuz yabancı işgal kürtlerin rızasına dayalı olmamıştır. Yani işgal ve istila hep kürtlerin karşı koyamayacağı bir zorbalıkla meydana gelmiş. Hem de kanla, baskıyla ve şiddetle gerçekleştirilmiştir.



İşte bu yüzdendir ki parçalı coğrafyada kürtler tarihinin hiçbir döneminde ve asla yabancı boyunduruğunu ve işgal ordularını sindirememiş; bunun doğal bir sonucu olarak ta direnmeyi gelenek haline getirmiş ve direniş kavgasında ustalaşmıştır. Ama ya masada, ya iyi niyeti ve merhametinden, ya usulden, ya da değişik baskı politikası nedenlerinden dolayı kaybetmiştir.



Kürtler yabancı egemenliğini sindiremediler. Bu yüzden yabancı egemenlere de ulusça sadık olmadılar. Zaten bunu beklemek de mümkün değildir.



Kürt coğrafyasını işgal edenler hiç insaflı ve dürüst olmamışlardır. Kürtlere insan olarak gerekli değeri vermemişlerdir.



Diğer yandan, kürtler zaman zaman büyük devletler kurmuş, egemenlikler elde etmişlerdir. Bu egemenliklere bakıldığında görülecektir ki kürtler kendi boyunduruklarında yaşayan halklara her zaman iyi davranmış, onlara gerekli insaf ve hoşgörüyü göstermiş, hatta birçok şeyi onlarla paylaşmıştır.



İşte ; büyük kürt komutanı ve devlet adamı Selehaddiné Eyübi, böylesi üstün erdemlere sahip kürt yöneticilerinden biriydi. Tarihte onun yiğitliği, insaf ve hoşgörüsü ile yetenekleri bugün Ön Asya’da ve Orta Doğu’daki birçok tarihçi tarafından ifade edilir.



Peki, kimdir Selehaddinê Eyübi? Nasıl ulaşmıştır bu aşamaya? Neler yapmıştır? Nasıl yaşamıştır? Tüm bunları kısaca da olsa anlatmaya çalışacağız bu yazıda. Hala onu gerçek kimliğiyle tanımayan birçok Kürt var. Hala birçok sahte tarihçi, onu kendine mal etmekte ısrarcı davranmaktadır.



Selahaddine M.S. 1137 yılında Mısır’a sultan olduğu sırada 35 yaşında idi. Bu yaşam, Ortaçağ uygarlığının sürdüğü bir döneme denk geliyor. Eyyub ailesi bugün Azerbaycan’da hala bilinen Rawadi aşiretindendir. Babası Necmeddin Mervan’dır. Necmeddin’in kendisi de aslen Diwen köyündendir. Onun da babası Şadi’dir. Selahaddin’nin esas adı Selahaddin Yusuf’tur.




İbni Haldun, on yedi göbekten sonra Şadi’yi El Herriri’ye dayandırmakta; Linpal ise Şadi Mervan için, onun Behruz Egriki’nin dostu olduğunu, Behruz’un ise Diwén köyünde yalnız bir adam olduğunu, daha sonra selçuklulara Şahendelik yaptığını anlatmaktadır. Bu bilgi doğrudur.



Behruz, Diwen köyünden, Melikşah’ın oğlu Sultan Mesud’un yanına gittikten sonra, sarayda önemli görevlere terfi edince, eski dostu Şadi Merwan’ı da yanına aldırır.



Behruz, Selçuklu sultanı tarafından Bağdat seferine gönderildiğinde ise gene Şadi yanındadır. Daha sonraları, Şadi’nin Behruz’un emriyle Tikrit’e vali yapıldığını görürüz. Ve Şadi vali iken Tikrit’te ölür; yerine ise oğlu Nemeddin Eyyub (Selahaddin’in babası) atanır. Bu gün Şadi’nin türbesi hala kutsal bir anıt olarak Tikrit kendinde bulunmaktadır.



Şadi Mervan kendi aşiretinin ileri gelen bir kişisi idi. Ancak o geleneksel bir aşiret reisi ve miri değildi. Şadi Mervan’ın babasına ilişkin bilgiye rastlamak mümkün olmadı.



El Bistani, Mervanlar’ın bir kürt ailesi olduğunu, Mısır ve Şam’ı ele geçirdikten sonra Eyübi Devleti’nin kuruluşunda bulunduğunu yazmaktadır. Şadi’nin, Necmeddin’den başka bir de Eseddin Şerguh adlı bir oğlu daha vardır. Azerbeycan’dan gelip Behruz’un ordusuna sonradan katılmıştır.



Bu gün Güney Kürdistan’da Şaqlawa ve Hewler arasında güzel bir yazlık yeri vardır. Buraya o dönemin etkileriyle Selahaddin adı verilmiştir. Son derece turistik bir yer olan bu kentte birçok otel ve tatil evi bulunmaktadır. Saddam’ın özel yazlığı bile buradaymış. Şu anda o yazlıkta Barzani ailesi kalmaktadır.



Kürt Federe Devleti’nin ilanından sonra Saddam’ın, Selehaddin’den umut kesince, bu kez Tikrit kentine Selehaddin adını verdiği söylenmektedir. Saddam, zaman zaman, Mervan ailesinden olduğunu dile getirmekten de geri kalmamıştır. Hatta, kendisine “ Saddam Tikriti “ dediği de bilinir. Bu tutumun, gerçekten çok ince bir politika olduğu söylenebilir.



Güney Kürdistan’daki Selahaddin, başkent Hewlêr’e 25 km uzaklıkta, şirin bir kasabadır.

 

 

 

 

 

The Ayyubid Kurdish State took Jerusalem from the Crusaders on October 2, 1187.

The wives and children of the Crusaders leave the city safely while the Crusader knights and dignitaries kneel before Sultan Saladin. (From 1683 engraving ...)



Eyyubi Kürd Devleti 2 ekim 1187'de Kudüs’ü Haçlılardan aldı.

Haçlı şövalyeleri ve ileri gelenler Sultan Selahaddin önünde diz çökerken, Haçlı askerlerinin eşleri ve çocukları şehri güvenli şekilde terk ediyorlar. (1683 tarihli gravürden...)

 

 



Ortaçağ uzun sürmüş bir dönemdir. Avrupa’da Hıristiyanlığın, ön Asya ve Ortadoğu’da İslamiyet’in geliştiği bir dönemdir. Yani batı ve doğu uygarlıklarının sürdüğü bir dönemdir. Kuşkusuz uygarlık ve sanat alanındaki gelişmeler tümü ile egemenlerin denetiminde bulunuyordu.



Avrupalı sermayedarlar, Ortadoğu’daki zenginliklere göz dikmişlerdi. Bu yüzden kendi aralarında birleşik ordular oluşturup bölgeyi ele geçirme planları yapmışlardır. Bu dönemde güçlü, birleşik bir orduya rastlamaktayız. Roma Papa’sının emirleri ile Fransa Kralı Agust’un ve İngiliz Kralı Aslan Yürekli Rişard (I. Richard) başkanlığında Alman Kralı Frederik Barbarossa komutasında gemilerden ve güçlü bir donanmadan oluşan bir ordu hazırlandı. 200 bini aşan asker ve süvari, İstanbul üzerinden Kudüs, Dimyat, Aqqa ve İskenderiye’ye doğru yol alır. Aqqa’daki çatışmalarda birçok Avrupalı komutan Selahaddin tarafından esir alınmıştır. Selahaddin yaralı bir komutanı samimi ikrarından sonra bağışlamış, verdiği hediyelerle kendisinin haçlı ordusunun karargâhına geri göndermiştir.



Hemen belirtmek gerekir ki Selahaddin milliyetçi değil, ancak ümmetci bir karaktere sahiptir. İleriki bölümde bu konuyu daha derin irdeleyeceğiz. Ama öyle de olsa, O önemli bir kürt değeriydi.



Selahaddin’in doğduğu gün -ki hangi ay olduğu bilinmiyor- ailesi Tikrit kentine göçmüştür. O, doğumundan birkaç gün önce amcası, Şerguh, Tikrit kentinde görevli bir askeri öldürünce, Behruz’un komutanları Şerguh ve Necmedin’i Tikrit’ten çıkarmışlardı. Bu bir cezadır.



Yola konulduklarında Selahaddin bir günlük bir bebekti. Babası; bu koşullarda bebeğin yaşamasını istemeyip, bu yüzden onu öldürmek istemiştir. Ancak komutanlarından Katib Nesrani buna engel olmuştur. Nesrani, Necmeddin ve ailesine Bealbek, Şam ve Mısır’a kadar refakat etmiştir.



Nesrani’nin Selahaddin’in babasına “bu çocuğun bir gün büyük bir adam olacağını ve ün salacağını “ söylediği anlatılır. Selahaddin, Mısır’a sultan olduktan sonra; Nesrani bu olayı kendisine hatırlatmıştır.



Necmeddin Eyyüp, Tikrit’te koruma görevlisi olduğu sıralarda, Nureddin Zengi’nin babası Emredin askerleri ile sultan Mesud’un yardımına giderek Abbasi Halifesi Mısterşid üzerine yürümüştür. Bu savaşta Emreddin yenilgiye uğramış ve Tikrit’e sığınmıştır. Bunun üzerine Necmeddin Emreddin’e kucak açmış ve onu barındırarak düşman saldırılarından korumuştur. Musul Sultanı’na gösterilen bu saygı Eyyub ailesini yüceltmiştir. Necmeddin, Dicle nehri üzerine bir köprü inşa ederek Emreddin’in askerlerinin karşı tarafa, kendi topraklarına geçmelerine yardımcı olmuştur.



Behruz, Eyübi ailesini Tikrit’ten sürünce onlar da eski dost Emreddin’in yanına gittiler. Necmeddin ve kardeşi Şerguh’un yardımları sayesinde Belbek kenti 1239 yılında Emreddin’in egemenliğine geçti.



Emreddin ölünce çocukları anlaşamayıp birbirlerine düşerler. Şam ise bu durumdan yararlanıp Beelbek kentini almak ister. Bunun üzerine Necmeddin’e haber yollayıp güç birliği önerisinde bulunurlar. Necmeddin bu yardıma karşılık on köy ile; Şam’da kendisinin kalabileceği bir köşk ister. Şam yönetimi bu isteği kabul eder.

 

Necmeddin, oğlu Selahaddin Yusuf ile birlikte Şam’a yerleşir. Ama kardeşi Şerguh Musul’da Nureddin Zengi’nin yanında kalır. Ancak daha sonra Necmeddin kendisine verilen on köy ile yetinmemiş ve Eybık komutasında asker olmaya karar vermiştir.



Bu sırada Şam kenti sık sık haçlı odlularının istilasına uğramaktadır. Necmeddin ise her seferinde büyük kahramanlıklar göstermiştir.. Bu yüzden Şam halkı onu çok seviyordu. Şam komutanı, Emir öldükten sonra, Eybık, onu Şam’dan sorumlu askeri komutan olarak tayin etmiştir. Tam da bu sırada, kardeşi Şerguh da Halep komutanı olmuştur. 1154 yılında Şerguh komutasında bir ordu Necmeddin’in koruması altındaki Şam kentine doğru yola koyulur.



Bu iki kardeşin karşı karşıya gelecekleri bir savaşın başlangıcı olabilirdi. Necmeddin kardeşinin komutasındaki orduyla savaşmak istemedi. Bunun üzerine altı gün içinde, Nureddin Zengi’nin askerleri Şam’a savaşsız girdiler. Bundan sonra Şerguh, Şam komutanı, ağabeyi Necmeddin ise Şam’ın genel yargıcı oldu. Böylece Şam, bu tarihte (1154) kürt kimlikli iki kardeşin kontrolüne girmiş oldu.



Henüz bir yaşında öldürmek istediği oğlu Salahaddin Yusuf’u, iyi bir eğitim ve öğretimle yetiştirmeye özen gösteren Necmeddin, oğlunun bilgili, deneyimli ve birikimli bir kişi olarak yetişmesine büyük özen göstermiştir.



Selahaddin’in gençliği Şam’da geçer. İlk kez amcası Şerguh ile birlikte Mısır seferine katılır. O, son derece dürüst, iyi ahlaklı ve kişilikli biri olarak tarihe geçmiştir.



Dindarlığı ve kişiliği sayesinde Nureddin Zengi’ye çok yakın bir kişi olmuş ve onun sempatisini kazanmıştır. Avcılığı sevmediği halde Selahaddin ata binmeyi ve at sürmeyi çok seviyordu. Hele ciriti, sürekli oynar ve oynatırdı. O, defalarca Zengi ile birlikte cirit oynamıştır.



Selahaddin, amcası Şerguh’un Mısır seferinden önce eline hiç kılıç almamıştı.



Ancak o savaşta yaşamına yeni bir boyut kazandırarak, savaş alanında da üstün bir kişi olduğun ispatlamıştır.



Kısa sürede askeri alandaki üstün başarıları sonunda Zengi ailesinin tartışılmaz mirasçısı durumuna gelmiştir. Bu aşamada Selahaddin’in amcası ve babasını geçerek, ününe ün kattığına tarih tanıktır.



Avrupa orduları hıristiyanlıkça kutsal sayılan kentleri geri almak için defalarca seferler düzenlemiş, ancak Selahaddin her keresinde bu saldırıları püskürtmüştür.



İslam bilginleri, bu gücün olağanüstü olduğu ve ilahi bir kuvvet olarak Allah tarafından Selahaddine-- islamı koruması için--verildiğini söylerler.



Kimi bilginler Selahaddin’i kutsarlar.



Doğrusu, kendisinin de islam’a inanan ve islam’ı iyi bilen, kültürlü bir aile geleneğine sahip olduğu tartışılmaz.



Nureddin Zengi, kahramanlıkları, cesareti ve savaşçılığı yanı sıra kültürlü, akıllı ve yaratıcı yapısından ötürü, Selahaddin’i kendisine danışman tayin etmiş ve tüm atılımlarını henüz 20 yaşında olduğu halde Selahaddin’e danışarak gerçekleştirmiştir. Her keresinde de kazançlı çıkmış ve topraklarını bu sayede, daha da genişletebilmiştir.

 

 

 

 

Divin şehrinin kalıntıları...

Divin şehri kürdlerin eski yerleşim yerlerinden biridir.

Deysem El Kurdi egemenliğini ilk bu şehirde ilan ederken, Muhammed Şeddad tarafından kurulan Şeddadi Kürt Devleti’nin ilk başkentidir.

Eyyubî Hanedanlığının kurucusu Necmeddin Eyyubi (Selahaddin Eyyubi'nin babası) Divin doğumludur.

Eyyubi Kürd Devleti, Selahaddin Eyyubî tarafından Mısır'da kuruldu.

 

 

 

 

 

 

The Saladin Forth in Latakia (Western Kurdistan), Foto: Azad Kurdistani

SALADIN FORTS

KURDISH FORTS

 

 

 

Gava Selahedînê Kurdî sala 1182 Ûrşelîm'ê ji deste Artêşa Xaçparêzên Ewrûpî stand, xelîfeyê Mekke'yê hat Ûrşelîm'ê û li ber Selahedînê Kurdî secde kir û got: 'Te şerefa şikandÎ ya ereb û îslamê xilas kir. Nuha tu EMÎR-ul MUMÎNÎN'ê me yî. Ez koleyê te me'. Li ser vê yeke Selahedînê Kurdî xwe xwarê erdê kir û bi mile xelîfeyê Mekke'yê girt û ew rakir ser piyan û îcar ew xwe li ber linge xelîfeyê Mekke'yê secde kir û got: 'Estexfîrullah, tu xelîfeyê îslamê yî, ez koleyê te me!’. Îroj jî erebên musulman zarokên derguşên kurda dikujin. Wek Selahedînê Kurdî ker nebin, xwedî li DEWLETA NETEWÎ YA KURDÎ derkevin!

 

 

 

 

Bir değil birkaç imparatorluk kurmuş, imparatorluklar çözülünce sayısız devletler kurmuş bir milletin Astiyag'la başlayan Kuroş'a eteklenmesi, 1800 yıl sonra Selahaddin'le hilafete, bilahare İdris ile Osmanlı'ya biat farklı dönemlerde tanık olunan aynı eteklenmedir. Misalen ben şahsım adına Selahaddin'in adil ve yetenekli bir komutan olduğunu, iyi bir idareci olduğunu inkar etmem, aksine olumlar ve saygı duyarım. Buna karşılık milletinin kendisi olarak varolmasını ve varlığını sürdürmesini düşünmekte yetersiz kaldıklarını, bu konudaki idraklerinin belli dini etkilerle kürtler dışındaki milletler lehine sakatlandığını düşünürüm. Hal böyle olunca ne askeri yetenek ne de herhangi bir kürt büyüğünün adil dirayeti bizlerin bugün maruz kaldığımız acıları hafifletmeye yetmiyor ve yetmez.
Kalın bir söğüdün yada dutun gölgesine dikilen bir başka ağacın önceki kadar gürleştiği vaki değildir ama cılız kaldığı ve kalacağı hatta kuruyup gideceği gözlemdir, tecrübedir. Her ot kendi kökü üzerinde yeşerir.

'Selahaddin Eyyubi bir milattır, kürtlerin imparatorluk döneminin bitmesinden sonra ilk ve tek defa ordu toplama şansı bulup bu orduyu islamın hizmetine sokmasının miladıdır. Siz buna bin yıl daha köle kalmamızın dönemeci de diyebilirsiniz. Kürtlerin köleliğinin niçin bu kadar uzun ve bu kadar katmerli olduğunu merak edenler Eyyubi'ye iyi baksın, kürt gözüyle ve Kürdistan'dan baksın. Başkalarına devlet ve ordu temin etmenin hikayesini anlatır..' KENAN FANİ DOĞAN

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Koskoca dünya imparatoru 'Muhteşem Salahaddin öldüğünde ardında kalan sadece üzerindeki gömleği'ymiş diyor bu antik resim

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kürdlerin Milattan Sonra ilk milenium'da Mervani Devleti benzeri irili ufaklı devletleşmeleri, islam ümmetinin ırkçı, şöven ve tasfiyeci baskısı yüzünden hep küçük çaplı devletler veya emirlikler(*) olduğundan dolayı, otorite, hiyerarşi, kurumlaşma, bilim ve siyaset konusunda kürdler salt arap şövenizminden dolayı devletleşme konusunda genellikle sıska ve cılız bir bilinç ve eylemlilik kültürü sahibidirler. Kürdlerin bu devletsiz durumundan kaynaklanan siyasi statüsüzlüğü yüzünden, kürd siyaseti ve kürd aydını tecrübesiz ve sahipsizdir. Bunun içindir ki kürd siyaseti ve aydını, düzensiz istikrarsız bir pratik sergilemektedirler.
____________
*): Muhteşem Salahaddin'in Eyyubi Devleti kürdlükten çok araplığa hizmet ettiği halde yine de bir kürd devletidir. Kürd devleti'dir ama islam ideolojisinden dolayı araplığa daha çok hizmet etmiştir.

 

 


DİYARBEKİR’IN ELE GEÇİRİLMESİ

SELÇUKLULAR DİYARBEKİR'İ ELE GEÇİRMEK İÇİN BEŞ YIL SAVAŞTILAR.


Hiç kuşku yok ki 12. yüzyılda islam dini Selahaddin’e çok şey borçludur. Çünkü o, islam dinine büyük bir soluk aldırmış, hıristiyan saldırılarını göğüsleyerek, islam dininin yok olmasını engellemiştir.



Ancak Abbasiler’in zayıflaması, islam dininin de, zayıflamasına neden olmuştur.



Muhammed’in ölümünden sonra, halifelik konusundan çıkan anlaşmazlık; sonunda Ebubekir taraftarları ağır basmış ve Ebubekir halife olmuştur. Ondan sonra Ömer, daha sonra da Osman halife oldu. Ardından Medine ileri gelenleri ve Kureyşi kabilesi halife olarak Ali’yi seçtiler. Ama Muaviye bu duruma razı olmadı. Ali’nin oğulları Emevilerle savaşmak istiyorlardı.



Bu anlaşmazlık, ta günümüze kadar islamın asla çözülmemiş ve asla da çözülemeyecek bir sorunu şekilnde milyonlarca masum insdanın kanını döktürerek ta günümüze kadar süregelmiştir.



Abbasiler başından beri kendilerini peygamber ailesinden kabul ediyorlardı. Bu yüzden onlar da halifelikte ve islam dininin öncülüğünü yapma konusunda, ısrarlıydılar. Abbasiler, kimi kendilerine yakın görüyorlarsa, onu egemenlikleri altındaki kentlere vali tayin ediyorlar ve bu anlayış babadan oğula geçiyordu. Bu durum , yönetimde düzensizliği ve laçkalığı doğuruyordu. Egemenlik giderek zayıflıyor, kargaşa başlıyordu. Sonunda Beni Bıweh yönetimi ele alarak bu kötü gidişata dur dedi. Ancak daha sonraları selçuklu türkleri bu toprakların denetimini Ebu Bıweh’ten alıp, kendi egemenliklerini kurdular.



Selçuklular Hazar Gölü’nü ve Akdeniz’in egemenliğini ele aldılar. Buradan da Arap ülkelerine yöneldiler. Kısa bir süre sonra Şam alındı, buradan da Mısır’a sultan ataması yapıldı. (1171).



Haçlı ordularını Ortadoğu’da bozguna uğratan Selahaddin, Avrupa’da kısa sürede ün saldı ve islam dünyasının önemli simaları arasında yer aldı.



SELEHADİN, bir muharebe öncesinde Arslan Yürekli Rişard’la bir görüşmesinde yaptığı güç ve yetenek denemesi sırasında, Rişar kılıcı ile sert bir kayayı tek hamlede ikiye bölerken, Selahaddin’in ise cebinden çıkardığı ipek bir mendili havaya atıp kılıcı ile ortadan ikiye böldüğü söylenmektedir. Selahaddin’in haçlı orduları karşısındaki tavrı, adaleti ve merhameti tüm dünyanın dikkatini çekmiş, bu yapısı ile dünyada örnek bir komutan ve devlet adamı olarak gösterilmiştir.



Selahaddin 1187 yılında Kudüs’ü alır. Mısır’da yönetime gelir gelmez de, Kahir kalesini yaptırır.



Selahaddin dönemindeki idari şekillenme, federasyon tipi bir devlet örgütü idi. O, her bölgeyi iç işlerinde özerk bırakıyor, kendi melikleri ve yöneticileri vasıtasıyla buraları yönetiyordu.


Eyübi egemenliği sırasında mühendislik ve askerlik alanında islam coğrafyası önemli yenilikler ve üstünlükler elde etmiştir.



Eyübiler’in Mısır’daki egemenlikleri 1250 yılına dek sürmüştür



Selahaddin’in kardeşleri Adil ve Kamil’in gevşek ve başarısız durumları sonucu bir süre sonra Kudüs gene hıristiyanların eline geçti. Bölgede tümü ile Eyübi egemenliğinin etkisini kırıp kendi egemenliklerini kuranlar ise, akkoyunlular ve ilhanlılar’dır.



Akkoyunlular en son Eyübi emirliği olan Hasankeyf ve Diyarbekir emirliklerini (1470 yılında) ele geçirdiler. Zayıf düşmüş olmalarına karşın 1250 yılında 14. Lui’yi de yenmeyi başaran Eyübiler’in, bu tarihten sonra gerileme dönemine girdikleri görülmektedir.



1260 yılında Şam, Halep ve Cizre, moğollar’ın eline geçti. Yemen ise, daha 1229 yılında, resuiler tarafından alınmıştı. Eyübiler, Selahaddin zamanında çok parlak bir yükselme gösterdikleri halde, onun, 1193 tarihinde ölümünden sonra dağılmaya ve zayıflamaya başladıkları bilinen bir gerçek.



Selahaddiné Eyübi’nin iyi bir din adamı ve inançlı bir müslüman olduğunu söylemiştik. O, Kürt olduğunu da unutmamış, ancak mücadelesinde, daha çok islam dininin korunup gelişmesine hizmet etmiştir. Bu yüzden kurduğu egemenlikte islam kültürü gelişmiş ve kürt milli kültürü özel gelişme fırsatı bulamamıştır. Ancak onun hüküm sürmüş olduğu toprakların önemli bölümü kürt yerleşim bölgeleri olmuş, bunun yanı sıra da Ortadoğu’daki arap toprakları Selahaddin’in uzun süren yönetiminde, gerçek adalet ve eşitlik düşüncesine tanık olmuştur.

 



11. ve 13. yüzyıllar arasındaki savaşların çoğu dinsel nedenlerden olmuştur.


Kurulan egemenliklerin hemen tümü ise, dini kurallarla sürmüştür. Selahaddin, adaleti ve eşitliği sunduğu , özgürlüğü sevdiği için, yönetimi altındaki halklara iyi davranmış, insanların kardeşçe bir arada yaşamalarına özen göstermiştir.



Diyarbekır, Edessa (Urfa), Harran, Nusaybin, Mardin, Cizre ve Botan o dönemlerde Selahaddin’in yönetimine girmiştir.



SELEHADİN döneminde kürt kavimleri özerk bir yaşam sürmüş, federe bir tarzda yönetimleri biçimlenmiştir.



Güçlü şark uygarlığının Asya’daki gelişimi karşısında Avrupa, batı uygarlığı alanında yenileşmelere yönelmiş; din, sanat, edebiyat ve sosyal bilimlerde üstünlüğü ele alma savaşımı, dünyada Avrupa uygarlığının egemen olması çabalarını yükseltmiştir.



Bu dönem hıristiyanlığın ve islam dininin kıyasıya çekişip savaştığı, birbirlerine üstünlük kurmak istedikleri bir dönemdir.



Ortadoğu topraklarını haçlı ordularının istilasından korumak, barış ve adaleti yerleştirmek konusunda Selahaddin önemli görevler başarmıştır.



Eyübi egemenliği 12. yüzyıldan 14. yüzyıla dek sürmüştür. Selahaddin, Eyübi devletinin sınırlarını genişleterek dünyanın sayılı güçlü devletini yaratmıştır



1138 yılında doğan Selahaddin, zaten kendini daha doğarkan savaşların, göçün ve seferlerin içinde bulmuştu. Yaşadığı yıllar ona, savaşmak gerektiğini öğretmeye yetiyordu. 1175 yılına gelindiğinde Nurettin Zengi de ölmüştü ve Eyübi egemenliği artık Basra’yı da kapsıyor, Fırat’a dek uzanıyordu.



Selahaddin, Kuzey Afrika’ya uzanmak istiyordu. Yeğeni Fer Şah ve Karakuş adlı bir komutanını bu seferi gerçekleştirmekle görevlendirdi. Bu sefer, Trablus kentinin yeniden fethedilmesine yaradı.




Ramla yakınlarında yapılan bir savaşta Müslümanlar yenilmişti (1178). Ancak bir yıl sonra Fer Şah, Şam yakınlarında bir hıristiyan ordusun püskürttü. 1187 yılında ise bir başka yöre Eyübi devletine katılıyordu: Güney Kürdistan’ın Şehrezor yöresi.



Selahaddin üstün bir diplomat ve politikacıydı. O, bu sayede önemli kazanımlar elde etmiştir.



Ünlü devlet adamı Selahaddin 1193’te öldüğü zaman, 55 yaşındaydı (1138-1193). Arkasında zengin bir devlet, geniş bir ülke bırakmıştı ama kendisinin, 47 gümüş dirhemin dışında, cenaze masraflarına yetecek kadar bile parası yoktu.



Bu büyük komutanın türbesi Şam kentinde bulunmaktadır.



Selahaddin sağken ülkeyi federatif bir tarzda yönetmiş ve oğullarını çeşitli ülkelere hükümdar olarak tayin etmiştir. Melik Aziz Mısır’ı Melik Evdal Şam’ı yönetiyordu. Babalarının ölümünden doğan boşluğu doldurmak konusunda kardeşler arasında anlaşmazlık başladı. Melik Aziz, amcası Melik Adıl’ın yardımı ile kardeşi Melik Evdal’ı Şam’dan uzaklaştırdı. Ancak Şam’a yakın bir kaleyi de, ona vermeyi ihmal etmedi.



1199’da babasından 6 yıl sonra Melik Aziz de ölünce, taht kavgası yeniden alevlendi. Melik Adıl artık güçlüydü ve Mısır ile Şam’a hükmediyordu. Adıl, Melik Evdal’e ise Samsat kalesini vermişti.



Melik Adıl de, ağabeyi SELEHADİN gibi devleti kendi çocukları arasında bölüştürdü. Mısır’dan Melik Kamil, Şam’dan Melik Muazzam, Cizre’den Melik Eşref, Ahlat’tan Melik Ehwad ve Yemen’den ise Melik Adıl’ın torunu Melik Kamil’in oğlu Mesut sorumlu tutulmuştu. Melik Adıl 1218 (Hicri 615) yılından ölünceye dek, imparatorluğun genel yöneticisi sıfatını taşıyordu.



Eyübiler döneminde kürtler ve türkmenler arasında kanlı çatışmalar olmuştur.




Kürtler ve türkmenler arasındaki ilk kanlı ve büyük çatışma ise 1183’te olmuştur.



Bu savaş 2 yıl sürmüştür. Bu arada, iki gücün de ateşkes yapıp hıristiyan saldırılarına karşı ortak savunmaya giriştikleri söylenmektedir.



Ancak bu tarihte türkmenlerin çok sayıda kürdü Kilikya ve Suriye’de katlettikleri, pek çoğunun göç etmek durumunda kaldıkları, mallarını bile hıristiyanlara emanet ettikleri söylenmektedir. Bu yüzden türkmenler intikam için Arapgir yöresindeki hıristiyanlara da saldırmışlardır.



Selahaddin, Meyyafarqin’i (Silvan) ve Taqyeddin ise Ahlat’ı aldıktan sonra bölgede güçler dengesi kürtlerin lehine değişmiştir.



1191 yılından sonra ise Van ve Bitlis de, Eyübi devletine katılmıştır.



Melik Kamil de, 1232 yılında, Amed’i Artukoğulları’ndan geri alır ve Heskif te Eyübiler’e bağlanır.



Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat güçlü bir ordu ile Ahlat ve Van’a saldırdığında, tüm Eyübi güçleri Selçuklu saldırılarına karşı birleşerek Melik Kamil yönetiminde savunmaya geçtiler.



Eyübiler bu sırada Samsur'u (Hısn Mansur, Adıyaman) ve Xarput’u da topraklarına kattılar. Ancak 1235’te bu kez selçuklular Urfa ve Harran’a saldırdılar ve buraları aldılar.



Selçuklular Diyarbekir’i de kuşattılarsa da alamadılar. Dört ay sonra Melik Kamil bu yöreleri geri aldı ve selçuklular’ın işbirlikçisi Artukoğlu Nasıruddin himayasindeki Mardin’i de alarak, Kürdistan'daki Selçuklu saldırılarını püskürttü.



Alaeddin Keykubat Diyarbekir’den vazgeçmiyordu. 5 yıl süren bir kuşatma sonucu, kanlı çarpışmalarla Diyarbekir düştü (1240). Silvan kalesi hariç Kürdistan’daki kaleler, bir bir Selçiklular’ın eline geçti. 1244 yılında ise en son kale olan Ahlat kalesini de moğollar ele geçirdi. Bu tarih, aynı zamanda kürt halkı için baskı ve şiddetin başladığı tarih olarak da bilinir.



Askerlik sanatının yanında, eyübiler’de tarım da bir hayli gelişmişti. Ticaret ise son derece iyi bir durumda idi. Eyübiler tarım ve sulama işlerinin yanı sıra ticarete de önem vermişlerdir. Bir yandan haçlılarla savaşırken, öte yandan da ticari antlaşmalar yapmayı ihmal etmemişlerdir. Onlar döneminde özellikle italyan kentleri ile ticaret canlıydı.

Her ne kadar haçlı seferleri büyük tahribatlar yarattılarsa da, bu savaşlar Avrupa’daki gelişmelere de büyük katkı sağlamıştır. Avrupa kentsoylu kültürünün, (burjuva kültürünü) büyük ölçüde, Eyübiler’den etkilendiği söylenebilir.



Eyübi Devleti; Selahaddin’den; islamiyet ise Eyübiler’den sonra, ağır darbeler almıştır.



Kürt asıllı olan Sultan Selahaddin, hükümdarlığı döneminde, güçlü bir etki yaratarak islamiyetin korunmasına önem vermiştir. Araplar ve türkmenler’in Kürdistan’a yönelik hevesleri, Selçuklular dönemine uzanır. Onlar, o tarihten beri Kürdistan’a egemen olmak için çok şey yaptılar. Bugün bile bu emellerinden vazgeçmiş gibi görünmüyorlar…

 

Oysa ki bu günkü arap topraklarının büyük bir bölümü, Kürt Devlet adamı SELEHADİN zamanında Haçlı ordularından korunmuştur. Ancak aynı topraklarda SELEHADİN'in soyundan olan kürtler, hala baskı altında yaşamaktadırlar.


Selehadiné Eyübi’nin 4 Mart 1193’te, henüz 55 yaşında iken Şam’da öldüğü bilinmektedir. İslam Ansiklopedisine göre ise, o Şubat ayında, iki haftalık bir hastalıktan sonra öldüğü yazılmıştır.. Büyük oğlu El Abdal Ali, babası için bir anıt mezar yaptırmıştır. Selehadinin, 17'si erkek ve biri de kız olmak üzere toplam 18 çocuğu olmuştur.


Yukarıda yaşamını ve mücadelesini dile getirdiğimiz bu büyük Kürt devlet adamının, sanılanın tersine, hiç özel servetine rastlanmamaktadır. Öldüğünde özel serveti cenaze giderlerine de yetmemiştir. O, yaşamında tüm kazancını askerlerine, onların ailelerine ve dul kalmış asker eşlerine bağışlamıştır.

 

 

___________

Salahadin'in doğduğu şehir, Bağdat yakınlarındaki TİKURD (bugünkü adı Tikrid).

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yaranmacı göçmen türkler Kudüs'ü kurtarna savaşlarında (1182) Büyük Salahaddin el-Kurdî'ye karşı haçlıların kampında (safında)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Selahaddîn û Rîkardê Dilşêr li beramberê hev

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Destnivîseke Selahedînê Eyûbî hat vedîtin, li pîrtûkxaneya Zanîngeha Oxfordê, Bodleianê. Beriya sala 1187ê hatiye nivîsîn û Selahedîn li ser mertalên nû dixebitiye.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KÜRDLER İMPARATORLUKLARININ SINIRLARINI
MISIR'I FETHEDEREK GENİŞLETTİLER

KURDS have been in Egypt since at last the Kurdish Ayyoubi Empire took over Egypt

 

 

 

 

 

 

 

Ünlü Kürd komutan Şêrko (Dağ Aslanı) eyyubilerin güçlenmesinde önemli bir rol üstlendi. Şêrko'nun Mısır'a düzenlediği seferler neticesinde onbinlerce kürd Mısır'a yerleşti. Bugün Mısır kürdlerinin nüfusu 4 milyonu aşkındır. Bu konuda Rûdaw adlı kürd gazetesinden gazetecilerin 2010'lu yıllarda mısırlı kürdlerle yaptığı röportajşlar da vardır.
Kürdlerin Mısır'a yoğun olarak yerleşmeleri Şêrko ile başlar. Tarihçi Surlu William Şêrko için ''Güçlü, yetenekli ve askeri deneyimi üstün kişilik'' olarak söz ederken, Tarihçi İbnü'l-Esir ise Mısır seferleri için ''Eşi benzeri olmayan akıl dolu zaferler...'' demiştir. Şêrko düşmanlarına 'hilal' denilen askeri taktiği uyguluyordu.

 

 

 

 

 

 

Kürd Sultan MUHTEŞEM Salahadîn Mısır'ı ele geçirmişti. Bunun için kürdler ''Mısır Kürdistan'dır'' demiyor. Ama türkler bir zamanlar ele geçirdikleri ve sonra oradan kovuldukları topraklara hala ''burası Türkistan'dır'' diyorlar!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Eyyubî Kürd Devleti'nin tarihi eserlerinden: Kamiliye Medresesi (Halep)
Medrese, Kürd Sultan Melik El-Kamil'ın kızı Prenses Fatima Xatûn tarafından 1236 yılında inşa edilmiştir.
Medrese dikdörtgen bir yapı kompleksi içerisindedir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Eyyubi Ordusunu tasvir eden minyatür 1337

El-Hazrecî'nin yazdığı Eyyubileri anlatan eserinin ismi Târihu Devleti'l-Ekrâd (Kürd Devletinin Tarihi) ismini taşımaktadır.

ŞKahire Eyyubi Kürd Devleti'nin başkentiydi. Şam da Eyyubi Kürd Devleti'nin iki dönem başkenti olmuştur. Sultan Selahaddin Eyyubi'nin mezarı Şam'dadır.
Sultan Selahaddin Şam’a gittiğinde Şam ahalisi “Hepimiz senin gibi bir Kürd’ün hizmetindeyiz.” demiştir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Gravur: 1779

Haçlı seferlerinde komutan olan William Despreaux İngiltere Kralı'nın yerine tutsak olarak götürüldüğü Kürd Sultan Selahaddin Eyyubi'nin önünde diz çökerken...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

A Saladin illustration 1800

1800’ler, Sultan Selahaddin Eyyubî’yi tasvir eden bir çizim.

Eyyubî Kürt Devleti’nin sultanı olan Selahaddin Eyyubî, Kudüs’ü Haçlılardan alarak fethetmiştir.

Bugün bile Dünyanın saygı duyduğu bir isimdir. Kürt denildiğinde (Batılılar tarafından) akla gelen ilk isimdir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kudüs şehrini Eyyubi Kürd Devletine karşı savunan Komutan İbelinli Balian 2 Ekim 1187'de Sultan Selahaddin Eyyubi'nin önünde diz çökerek Kudüs'ü teslim ediyor.
1490 tarihli çizim...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Der Löwe von Kurdistan, Weimar 8 Februar 1834

8 Şubat 1834

Saray tiyatrosu Weimar, ‘Kürdistan Aslanı’ Selahaddin Eyyubî
Auffenberg Baronundan 5 perdelik Romantik Gösteri (veya oyun )
Müzik ve 4. 5. Perde Dansları orkestra şefi bay Hummel’e ait.
Oyun konusunun geçtiği yıl 1192 yer Israil...
Taraflar
* İngiliz kralı I.Richard, Fransız Kralı ve Gürcüler
* Kürdistan Aslanı Selahaddin Eyyubî, kürdler
Haçlılar, 1192 Ekim’inde Kürd İmparator Selahaddin Eyyubi’nin önünde darmadağın oldular.

 

________________________________

TEATER AFISCHEN: Kürdistans Lejon

Slottsteatern Weimar, Lördagen 8 februari 1834 ‘Kürdistans Lejon’

Från fursten av Auffenberg 5 scens Romanstiska Pjäs

Musik & Scen danser av 4. 5. avsnitten av dirigenten Hummel

Platsen för temat av spelet: 1192, İsrail

Parterna;

Den besegrade engelska konungen av England Rickard Lejonhjärta som besegrades av den magnifike Saladin i oktober 1192, den franska konungen och georgierna

::

 

Şanoya Kurdî Selahattîn Eyûbî
8 Şibat 1834 Weimar


Şanoya Dîwanê.

Weimar, Şemî, 8ê Sibatê, 1834.

Şêrê Kurdistanê.

Lîstika romantîk di 5 saetan de ji hêla Baron von Auffenberg ve.

Muzîka reqs û beşên 4 û 5an ji destê Capellmeister Hummel e.

Richard the Lionheart, King of England,

Birêz Genast.

Berengaria ya Navarre, jina wî,

Mab. Seibel.

Editha Plantagenet,

Mad Genast.

Philipp August, Qralê Fransa, Duke Leopoldê Avusturya,

Birêz Engst.

Birêz Streit.

Conrad of Montserrat,

Birêz Schorrmüller.

Mamosteyê Mezin Order of Perestgeha Orşelîmê.

Birêz Holdermann. Birêz Winterberger.

Kenneth of the Leopard, şovalyeyekî Skotlandî,

Birêz Durand.

Emîrekî,

Birêz Graff.

Theodoric of Engaddi, hermît, Blondel, mîrê King Richard,

Birêz Franke.

Gourton, bêaqilê padîşah,

Birêz Şervan.

Calista, jinên li benda şahbanûya, Florica,

Dem Hey.

Dem Moltke.

Count Wallenrode,

Birêz Kramer.

Count Salisbury vom Lange Schwertt, danserên gurcî û çerkez.

Birêz Håser.

Siwar û siwarên îngilîz, fransî, alman. Templars. Kurd, Ereb, Gurcî.

Dema çalakiyê: 1192. Cih: Filistîn.

Performansa çaremîn di abonetiya şeşemîn de.

Bihayên belayê di pereyên peymanê de:

16 gr 12 gr Parterre = qutik

Galeriya qata zemînê - qutiya 8 gr 6 gr.

Parket 12 gr.

Galerî 4 gr.

Di saet 06.00an de dest pê dike.

Piştî 9ê sibehê bi dawî dibe.

balkon

Bilêt tenê di roja performansa ku lê hatine kişandin de derbasdar in.

Çûna sahnê, di dema prova û şanoyê de, nayê destûr kirin.

Têketinên belaş bêyî îstîsna nederbasdar in.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1200'lerde yaşamış Kürd kumandan Seyfeddin Eyyubî (Sultan Selahaddîn'in kardeşi Seyfeddîn Abubaker Al-Kurdi)

''Namı diğer ''Kaderin Kılıcı''... ''

Bu isimle ‘ün’ yapmıştır.

Onunla karşılaşanlar ‘kadere teslim’ olmuş sayılırdı.''

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

La reine de JWErusalem Saladine

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

"Kürdlerin büyük bir bölümü kürdçe'nin kurmanci lehçesini konuşurken, bir bölümü de zazaki lehçesiyle konuşuyorlar.
Kürdler arasında meşhur kişi haçlılara karşı zafer kazanan Sultan Selahaddin Eyyubi'dir. Ksenofon'un bahsettiği karduklular kürtlerdir."

Henry Trotter, 1880

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sinan el-İsmaili'yi tasvir eden çizim..


Raşidüddin Sinan, Kürd Sultan Selahaddin Eyyubi'ye iki defa suikast düzenlemiştir. Sultan Selahaddin zırhı sayesinde ölümcül darbeden kurtulmuştur.
Salahaddin Eyyubi bütün dünya müslümanlarını yokolmaktan kurdarı ama müslmanlar onu ortadan kaldırmaya çalışarak kendisine karşı yüzelerce
suikast girişiminde bulunmşlardı. Özellikle de Kürd Salahaddin'in dünyaya yaılmış adını kıskanan arap milliyetçileri onu öldürmek istiyoralrdı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ORYENTALİSTLERİN SAHTE VE UYDURMA TARİHİ YERİNE GERÇEK KÜRT TARİHİNİ İNŞAA EDİYORUZ

 

Serdar Karakuş El-Xassi

Kürd tarihi üzerine araştırma yapmak ve bu araştırmaları da yazıya dökme cesaretinde bulunma çok çetrefilli bir meseledir. En büyük sorun daha işin başında kaynak toplarken insanın karşısına çıkmaktadır. Çünkü bu kaynakları ince eleyip sık dokuyarak seçmek gerekir. Kürt tarih araştırmacısı, daha işin başındayken yanlı ve manipülatif olanları çıkartarak, Kürtlere ait gerçek bilgileri toplamak zorundadır. Çünkü Kürdistan’ı sömürgeleştiren devletlerin ırkçı tarihçilerinin inkârcı tavırları yanısıra, çoğu batılı Oryantalistlerin tavrı da pekte olumlu değildir. Onların yazıp çizdiklerinden en çok Kürtler zarar görmüştür. Kürtleri “barbar ve vahşi” olarak lanse etmiş, üzerlerinde araştırma yapmaya değmez unsurlar olarak katı bir karalama işlemi yürütmüşlerdir. Hatta Kürtlere ait bir çok uygarlık değerlerini Arap, Greko-Romen, Ermeni, Fars hatta Kürdistan’a binlerce mil uzaklıktaki bazı Kafkas halklarına mal etmektedirler. Tabi buna 11. Yüzyılda coğrafyamıza gelen Türkleri de eklemektedirler.

Demek istediğim, Kürt araştırmacılar kendi tarihlerini yazarken, ırkçı ve dinci oryantalistlerin tuzağına düşmemelidir (Kürtlerin düşmanlığını yapan bazı İngiliz Oryentalistler vb). Düşünün bir devlet ki Kürtlerin topraklarını işgal etmiş, sonra dünyanın en barbar ölüm makineleri olan Türk, Arap ve Fars devletlerinin egemenlerine peşkêş çekmiş bir devletin oryentalistlerinden bahsediyoruz. İş te bunlar kendi devletlerinin belirlediği izde yürüyerek Kürt gerçekliğini tersyüz etmeyi günümüze kadar sürdürmektedirler. Bütün bunları göz önüne getirdiğimizde Kürt tarihi araştırmacılarının ne kadar özenle çalışmaları gerektiği kolayca anlaşılmaktadır.

 

 

 

Büyük sultan Selahaddîn Eyyubî el-Kurdî'nin 1187 yılında Kudüs'e girişini tasvir eden bir tablo...
"Sevgi büyüktür, bağışlamak dahada büyüktür."

 

 

 

 

Peki özelde Kürtler, genelde ise Yakın Doğu hakkında batılı oryentalistleri böyle olumsuz düşünmeye sevkeden şey nedir?

Bilindiği gibi, haçlılar “kutsal toprakları ele geçirme” bahanesiyle Ortadoğuyu işgal etmişlerdi. Bu işgale karşı Kürtler ön saflarda direnmiş ve kralları Selehaddin Eyyubi’nin öncülüğünde bütün Avrupa devletlerini yenmişti. O dönemdeki İngilizler de Haçlı Seferlerine katılarak, kralları Aslan Yürekli Richard şahsında hezimete uğramışlardı. Aradan asırlar geçmesine rağmen bu durum İngilizler için bir dert olmuş ve Kürtler hakkında aldıkları tüm kararlar, Aslan Yürekli Richard’ın yenilmesi kin ve nefreti temelinde alınmıştır. Sanırım bu durum şimdi bile zimnen geçerlidir.

Gecen 100 yüzyılda Kurd milletinin yok olması için Kürdistan’ı dört parçaya bölen ve dört hunhar devlete peşkeş çeken İngilizler, günümüzde halen bu Kürtlere karşı bu devletleri desteklemektedir.. Bu da Selahaddin Eyyubiye olan yenilgisinden kaynaklı kin ve nefretin halen sürdüğüne işarettir.

Batıda ve yaşadığım İngiltere’de Kürtlerin Radikal İslamcılara ve bölgedeki Diktatörlere karşı mücadeleleri geniş kitleler tarafından destek görmektedir. İngiltere hükümeti Afrin işgali sırasında Kürtlere karşı işgalci Türk devleti ve onun uşaklığını yapan irticai Suriyelileri açıkça destekleyerek bir kez daha tarihsel kin ve nefretini ortaya koymuştur. Hatta, İngiliz Başbakanı Teresa May, Afrin işgaline açıkça destek vererek, “Türk müttefiklerimizin Terörist Kürtlere karşı mücadelesini destekliyoruz” biçimindeki açıklamasına muhalefet bile ciddi bir tepki göstermemişti. Bu da gösteriyorki, İngiliz Yönetici Elit kesimlerin gözünde Kürt nefreti kronik seviyededir.

Belki de bazı okuyucular tarihe mal olnuş bir savaşın tüm batılıların düşünce dünyasını değiştirdiğine dair iddiamın bir abartı olduğunu düşünebilir. Fakat, Prof. Eberhard Zangger, Oryentalistlerin tarihi çarpıtma huylarını çok açık ve net bir biçimde dile getirmektedir. Eberhard Zangger, batılıların önce Luvilerin kendi ataları, Anadolu’yu anayurtları olarak gördüklerini, fakat daha sonra Osmanlı devletinin Anadolu topraklarını, özellikle İstanbul’u ele geçirmesinden sonra bu düşüncelerinden vazgeçmişlerdir. Bunun yerine bir model olarak Antik Yunan’a sarılmışlardır.

Prof. Eberhard Zangger, “Luvi medeniyeti” isimli konferansında (Zangger Luvi medeniyeti vidosunu asagida seyredebilrsiniz) söyle anlatır;

 

“ Tarih yolculuğu Truva’ya büyük bir hayranlıkla başladı. Romalı aristokratların bir çoğu atalarının kökenlerini Truvalılara dayandırdı. Yalnızca Romalılar değil, Frenkler ve Almanlarda böyle yaptı. Ortaçağda Truva konusu büyük rağbet görürdü. Sonuçta bir ara tüm Avrupalılar bile köklerini Truva’ya dayandırdı. Guido de Columnis’in 1287’de yazdığı kitap Avrupa’nın en çok satan kitabı oldu.

Truva’ya olan büyük ilgi, 1453 yılında Osmanlıların İstanbulu ele geçirmesiyle kaybolmaya başladı. İstanbul’da yasayan bir çok bilim adamı İtalya’ya kaçtı ve doğal olarak Osmanlı karşıtı bir yaklaşım geliştirdi. Viyana 1683’te ikinci defa kuşatıldığı zaman Truva’ya olan ilgi tamamıyla yok oldu. Sonrasında bilim adamları yepyeni bir bakış açısı geliştirmeye karar verdi. Modern Avrupa’nın bir rol modeline ihtiyacı ortaya çıkınca, Antik Yunan’a dayanan bir rol modeli geliştirildi. O donemden beri Avrupa’da tarihe Grek (Helen) odaklı bakma yaklaşımı benimsenmiş, zirve döneminde Grek hayranlığı olarak adlandırılmıştır.”

 

Tabii 1453 yılından başlayan bu süreç 19. Yüzyıla gelindiğinde son bulması gerekir çünkü Truva tekrar arkeolojik kazılarda ortaya çikmiştir, ama öyle olmaz;

“is adami ve ayni zamanda arkeoloji alanında öncü olan Heinrich Schliemann isimli Alman’ın Homeros’dan İliada’yı iyice okuyup inceledikten sonra, Homeros’un anlattığı Troia’nın, yani İlios kentinin, Çanakkale Boğazı’nın (Hellespont) güneyinde yer alan, 100 x 250 metre boyutlarındaki Hisarlık Tepesi’nde aranması gerektiğine inanmıştı. Bu ören yeri, Ege kıyılarında yaklaşık 6 km, Çanakkale Boğazı kıyısından ise 4.5 km. uzaklıkta, stratejik açıdan önemli bir noktada, Skamander (Karamenderes) ve Simoeis (Dümrek) vadileri arasında uzanan kireç taşı bir yükseltinin ucundadır. 1863-1865 yılları arasında Troia’da küçük kazılar yapan Frank Calvert, daha önceden Hisarlık Tepesi’nin bir höyük olarak meydana geldiğinin farkına varmıştır.

Büyük çaptaki ilk kazılar (1870 yılındaki sondajlardan sonra) 1871-1874 yılları arasında, dokuz çalışma döneminde tamamlan-mıştır. Bu kazılar 1890’a kadar, bu uğurda servetin büyük bir bölümünü harcayan Schliemann başkanlığında yapılmıştır. Troia II dönemini İliada’daki Troia olarak kabul eder ve bu dönem tabakaları arasında ünlü Priamos Hazinesi’ni bulur. Schliemann 1873’te Truva hazineleri bulmuş, ve yurt dışına kaçırmıştır. Schliemann’ın ölümünden sonra, çalışma arkadaşı ve mimar Wilhelm Dörpfeld kazı başkanlığını 1893 ve 1894 yıllarında üstlenerek, çalışmaları geçici bir sonuca ulaştırmıştır.1876 yılında eşi Sophie ile birlikte Yunanistan’da Mikonoslulardan kalma Kral Agamemnon’un Maskesini buldular.

Heinrich Schliemann Troya’dan kaçırdığı hazineleri ölümünden önce Berlin Ulusal Müzesi’ne bağışladı. II. Dünya Savaşı sonrasında Berlin’i yağmalayan Ruslar bu hazineleri de ele geçirdi ve ülkelerine götürdü. Günümüzde Puşkin Müzesi’nde yağmalanan hazine sergilenmektedir. (1)

Schliemann’ın bu buluşu altı asra yakın süren Yunan tarih modeline aykırı olduğundan kabul görmez; Truva Antik Yunan tarihinden tam 1000 yıl daha eski ve Ege denizinin ters tarafında: Anadolu’dadır. Schliemann ile birlikte İngiliz arkeolog Sir Arthur John Evans, Grek ve Ege Medeniyetinin ortaya çıkartılmasının öncüleridir. Yine Prof Zagger vidyosunda Arthur John Evans’dan bir ırkçı olarak soz eder, “… 1920’lerde, Turkiye ve Yunanistan arasinda buyuk bir savaş vardi. Evans bir Yunan hayrani ve Yunan kulturu asigiydi. Ayni zamanda resimde söylediklerinden gorulucegi gibi biraz irkciydi. Bu nedenle de Türklerin kontrol ettiği topraklarda var olmuş uygarliklari one cikarmakla ilgilenmiyordu.” (Zangger Luvi medeniyeti vidosunu aşağıda seyredebilirsiniz)

6 asra yakın bir tarih hırsızlığına rağmen Grek odaklı oluşturulan Batı tarihi kör ve topaldır, eksiktir, ki yeniden bir Batı tarih yazımına ihtiyaç vardır. Bunu yine Prof. Zagger’den taahhüt ediyoruz;

“Grek filozof, matematikçi, sair, astronom, fizikçi ve diğerlerinin geldiği yerlere bakarsak… Sokrates öncesinde yasayan düşünürlerin buyuk cogunluğu Bati Anadoludan çıkmıştır. Bunun önemli bir nedeni olmali, bence bu kişilerin gelişimine katkıda bulunan bir uygarlık alt katmani vardi… iste benim Ege proto-historyasinda yapisal hata olarak adlandırdığım sey budur. Simdi yapmak istediğimiz sey budur; yapmak istediğimiz sey, bu durumu telafi etmeye calismaktir”

Prof. Eberhard Zangger geçen sene yayınladığı  “Luviler ve Truva Savaşı: Bir Keşif Hikayesi” (Die Luwier und der Trojanische Krieg: Eine Entdeckungsgeschichte) adlı kitabında bir başka saklanan gerçeği daha ortaya çıkarmıştı. “İngiliz arkeolog James Mellaart’ın 2012 yılındaki ölümünün ardından, oğlu tarafından evinde bulunmuş ve Dr. Eberhard Zangger’e teslim edilmişti. Kopyayı inceleyen Hollandalı dilbilimci ve Luvi dili uzmanı Zangger, metnin Batı Anadolu’dan gelen Luvi halkının, Doğu Akdeniz’de Tunç Çağının sona ermesinde rol oynayan işgalci Deniz Kavimleri ile birlik olarak Tunç Çağının sonlanışına katkı sağladığı şeklinde bir anlam içerdiğini açıklamıştı. Yazıtın çevirisi, Dr. Fred Woudhuzien tarafından yapılmış ve elde edilen bulgular geçtiğimiz Aralık ayında Proceedings of the Dutch Archaeological and Historical Society tarafından yayımlanan Talanta adlı bilimsel dergide yayımlanmıştı. (2)

Ve yine Prof. Eberhard Zangger’in ünlü arkeolog James Mellaart ile Çatalhöyük’e dair iddialarına göre, 1958 yılında tarih öncesi arkeolojisinin en önemli yerleşmelerinden biri olan Çatalhöyük’ü keşfeden ve 1965 yılına kadar alanda kazı çalışmaları yürüten Mellaart’ın Çatalhöyük’te ortaya çıkardığı bulguların birçoğu sahte idi ve arkeoloğun kendisi tarafından üretilmişti.

 

Mellaart hayatını kaybettikten sonra onun evinde incelemeler yaptığını belirten Zangger, Çatalhöyük’teki duvar resimlerinin bir kısmının arkeolog tarafından üretildiğini, bunun en büyük kanıtının ise Mellaart’ın evinde bulunan şist üzerine kazınmış eskiz çizimleri olduğunu iddia etti. Mellaart, Çatalhöyük duvar resimleri üzerine yaptığı araştırmalarını ilk olarak 1962 yılında Archaeology adlı dergide yayımladı. Mellaart’ın bu ve takip eden yıllarda yaptığı diğer birçok yayınında duvar resimlerinin yalnızca çizim ve tasvirlerinin yer aldığını, fotoğrafların ise bulunmadığını belirten Zangger, Mellaart’ı sahtecilikle suçladı.

 



Grek filozof, matematikçi, sair, astronom, fizikçi ve diğerlerinin geldiği yerler…

Gecen haftalarda çevirisini yaparak yayınladığım iki dilbilimci Tamaz V. Gamkrelidze ve Vyacheslav V. Ivanov’un “HİNT-AVRUPA’NIN ANAYURDU VE GÖÇLER: YARIM YÜZYILLIK İNCELEMELER VE TARTIŞMALAR” makalesinde de söyle bir cümle geçer: “Uzun yıllar Tocharians (Toharlar) ismiyle ilgili sorun üzerine çalışan, büyük İran uzmanı W. B. Henning’in ölümünden sonra yayınlanan makalesinde, [Hint-Avrupalıların] ilk atalarının Mezopotamya’yı yaklaşık olarak M.Ö. 2350 – 2200’de işgal eden Gutiler olduğunu ileri sürdü. Daha önce yayınladığımız kitabımızdan sonra yazmış olduğumuz bir makalede, (esas olarak Yakın Doğu Guti ve Tukri ile ve Hint-Avrupa Kuchean ve Tocharian etnik gruplarına karşılık gelen Orta Asya isimlerinin etimolojik bağlantılarına dayanarak), ve ayrıca Sümer metinlerinde olan bazı Guti krallarının isimlerinin olası açıklamalarına dikkat ederek, Henning’in fikrini geliştirdik.. (3)

 

Buradan anlaşılıyorki araştırmacı ölene kadar gerçekleri onlarca yıl hem bilim dünyasından ve hem de halkımızdan saklamıştır.

 

Başta Kürdistan toprakları üzerinde olmak üzere dünyadaki yapılan tüm arkeolojik kazıları gerçekleştirenlerin Batılılar olduğu düşünüldüğünde, Kürd tarihine yönelik tahribatın ne derece olduğunu apaçık! Üsteli bu süreç tam 6 asra yakın devam etmiştir. Bu yüzden şimdiye kadar Kürtler hakkında yazılanları, yani Kürt tarihini silbaştan gözden geçirilerek yazılması zaruridir. Çünkü, 600 yıla yakın süreçte sadece Grek hayranlığı üzerinden, Greklere ait tarih model olarak kullanılarak bir Bati Medeniyeti tarihi oluşturulmuş olsa buna bir itirazımız olmayacaktı. Ne halleri varsa görsünler! Ama söz konusu olan bu süreçte bizim tarihimiz saptırılarak, saklanarak, red edilerek kendilerine tarih oluşturmuşlar. Elbette, doğal olarak buna karşı çıkacağız. Hele hel kendilerini üstün bir ırkın fertleri olarak gören, sözde bilim adamı olan faşist tarihçilerin yazdığı bir tarihi elbet ciddiye almayacağız.

 

Şimdiye kadar dirokakurdistan.com sitesine halkımızdan cok önemli destek geldi, onlara minnettarız. Tabii bir takım eleştiriler de geldi, onlara da teşekkür ederiz. Fakat bazıları yazdıklarımızı okumadan, herhangi bir yazımızı referans göstermeden direk olarak “Güneş-Dil Teorisi” oluşturmak veya “her şeyi Kürtlere maletmekle” bizi suçlamaktadırlar. Biz bu tür iddiaları asilasyon ve inkarcılığın yenilgisi olarak değerlendiriyoruz. Tabi bu tür iddiaların arka planında ideolojik, ruhsal ve siyasal hatta ekonomik kaygılar vardır. Çünkü şimdiye kadar Kürtler hakkındaki sahte tarih ve önyargıları yıkarak ve yerine gerçek tarihi oluşturarak ilerliyoruz.

Doğal olarak, iyi ile yanlış, gerçek ile sahte arasındaki beyin mücadelesinde iyi ile gerçeğin zaferle taçlandıracağız. Bu yüzden tüm dürüst okuyuculardan yazı, resim, öneri, eleştiri temelli övgüler bekliyoruz.

Yazılarımızı dikkatlice okuyun ve yeni tarih bilinci temelinde toplumumuzu bilinçlendirme kampanyasına sizler de katkıda bulununuz.

_____________________________
(1) https://tr.wikipedia.org/wiki/Heinrich_Schliemann

(2) https://www.arkeolojikhaber.com/haber-dr-eberhard-zangger-mellaart-iddialari-ile-ne-amacliyor-10328/

(3) https://tr.wikipedia.org/wiki/Heinrich_Schlieman

 

____________________

Det var Saladins befällhavare som åkte till Indien på 1200-talet för att i islams namn erövra nya länder. Missionen blev inte riktigt lyckat drog han österut med sin armé ända ner till Indonesien, Malesia och lyckades konvertera den lokala öbefolkningen till islam. Indonesiens muslimer är därför som kurderna så kallade shafii muslimer - en utbrytning från sunni islam- Därför finns också folk med efternamnet: kurdî

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Selahaddin (MS 1137-93), Hattin Savaşı'nda Haçlı Devletleri ordusunu yenerek ve ardından MS 1187'de Kudüs'ü ele geçirerek Batı dünyasını şok eden Mısır ve Suriye'nin (MS 1174-1193) padişahıydı. Saladin, güçlü bir savaş, diplomasi ve kutsal savaş vaadiyle Mısır'dan Arabistan'a müslüman Yakın Doğu'yu birleştirerek, Üçüncü Haçlı Seferi (1189) ile bir miktar iyileşme elde edilene kadar Levant'taki Latin Doğu devletlerini neredeyse tamamen yok etti. (MS -1192). Selahaddin'in savaş ve siyaset becerilerinin yanı sıra kişisel cömertlik ve şövalyelik nitelikleri, hem hıristiyan hem de müslüman yazarlar tarafından Orta Çağ'ın en ünlü figürlerinden biri ve sayısız edebiyat konusu haline gelmesi için övülmesine neden oldu.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kürd Sultan Selahaddin Eyyubi'nin Emevi Camii avlusundaki türbesi. (Şam) MS 1193'te Şam'ın en sevdiği bahçelerde ölümünden beri burada yatıyor.

"Bir kavmin dilini bilen onun tuzak ve hilesinden güvende olur."

Selahaddin Eyyubî ve Arslan Yürekli Richard, Walter Scott

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Salahaddin Eyyûbî ne yazık ki arab dünyası'nın en büyük rakibi Avrupa'yı askeri ve siyasi olarak yendi, mağlub etti ama nankör arab dünyası
bu büyük iyiliğe karşılık kürdleri, beşikteki çocuklarına varana kadar hunharca ve kalleşçe katletmektedir. Oysa Salahaddin Eyyûbî Hindistan'ı ve
hatta Filipin ve Malezya'yı bile arap topraklarına katmıştı. İşte ne yazık ki dini herşeyin üstünde tutan kürdler kendilerini hiç düşünmedikleri için,
bugün ortalıkta böyle sahipsiz ve kimsesiz kaldılar. Eski kürd liderlerin HEPSİ, insan olmak yerine, insanlıklarını ön plana çıkarmak yerine, hep
cahilce ideolojilerini (dini) öne çıkararak bugün kürd çocuklarının sahipsiz (devletsiz) kalmalarının tek müsebbibi oldular.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Eyyubi Kürd Devleti dönemine (1171-1250) ait Usturlap cihazı. (Güneş,Ay,gezegen ve yıldızın konumlarını belirlemeye yarar.)

Eyyubi Kürdleri İslam'a 'altın çağ' yaşatan devlet olarak bilinir. Bir çok bilim insanı yetiştirmiştir. Hastane, yol, köprü, han, kervansaray, ve medrese gibi hizmetlerin öncüleridirler.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Che Guevara visiting the tomp of The Kurdish Emperor Saladin The Magnificent in Damascus, 1964

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Saladin Coin of The Republic of Liberia

 

 

 

 

 

 

 

 

 

El-Melikü’s-Sâlih Necmeddin Eyyûbi Kurdi, Eyyubi Kürd Devleti'nin 7. Sultanı
Üzerinde isminin yazılı olduğu kişisel eşyaları.
Louvre Müzesi, Paris
El-Melikü’s-Sâlih, Selçukluları 1200'ler de Ahlat ve Diyarbakır çevresinden çıkarttı.

 

 

 

 

 

 

 

1099, Haçlı Ordusu'nun Kudüs'ü işgal ederek,şehir de bulunan bütün sivilleri katletmesini gösteren tablo.



Kürd Sultan Selahaddin Eyyubi, 1187'de şehri Haçlı işgalinden kurtarmış Haçlı hakimiyetine son vermiştir. Şehir de yaşayan sivillere, çocuk ve kadınlara dokunulmamıştır.

+ Haçlılar bu şehri alırken surların içinde yaşayan bütün Müslüman kadın ve çocukları katletmişti. Siz ise bağışladınız...

- Ben onlara benzemem. Ben Selahaddin’im

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sultan Selahaddin Eyyubi El-Kurdî'nin vefatının 800. yıldönümü anısına Mısır'da 1994 yılında basılan gümüş para.

Eyyubîler, uzun süre hüküm sürmüş Kürt İslam Devletidir. Adaletli bir devlet olarak tarihe geçmişlerdir.

"1000 kişilik ordumuzu (Eyyubi Kürd Devleti) gören Selçuklular korkup kaçtılar.
Biz İslam'ın galip gelmesini ve İslam ordusunun muzaffer olmasını istedik.
II.Kılıç Arslan, Rumlarla anlaştı ve dinin gösterdiği yoldan ayrıldı. Halkın malını ve tarlasını tahrip ettiler. Yol kestiler...
Biz onların Raban kalesini almasından endişelenmedik. Zira güçlü değillerdi. Biz halkı zulümden kurtarmak için Takyeddin'i 1.000 kişiyle görevlendirdik.
Oysa onlar 30.000 kişi idiler ve kaçtılar."

Sultan Selahaddin Eyyubi'nin Katibi İmadeddin El-Katip El-Isfahani

 

 

 

 

 

 

 

 

Eyyubi Kürd Devleti ve Med Kürd İmparatorluğu'nun sembolü çift başlı kartaldır.
Sırayla Eyyubi ve Medlerin bayrağı...
Çiftbaşlı kartal sembolünü tarihte bir çok devlet kullanmıştır. Hititler bunlardan biridir...

''Sonunda Araplar Mısır'ın yönetimini kaybettiler: ve Medler: ‘Ki onlara Kürdler deniliyordu.’ Mısır'a egemen oldular.'' 13.y.y Ermeni tarihçi Heyton (Hetum)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Gora Sultan Salahaddîn El Kurdî 1898 - Sultanê Kurdistanê, Sûriyê û Misrê

 

 

 

 

 

 

Selçuklu Atabeyleri, I. İmadeddin Zengi komutasında Kürd topraklarını istila ettiler.
Bitlis, Akre, Aşut, Cezire kalelerini tahrip ettiler. I.İmadeddin Zengi kendi adını Amedi şehrine verdi.
Selçuklu Atabeyleri, Mısırlı Kürd Eyyubilere karşı savaşa girdi.
Bu savaş sonrası Kürd Hükümdarı Selahaddin Eyyubi'ye yenildiler.
Yenilgi sonrası Kurdistan'da güçleri azaldı ve dağıldılar.
Kürdler tekrar ülke topraklarına egemen oldular.


Kaynak: Şerefname

 

 

 

 

SALADIN

 

SALADIN FORTS

KURDISH FORTS

 

 

 

DÎROKA KURDA

 

 

 


Foundation For Kurdish Library & Museum