JÊDERÊN ROJNAMEYAN

 

Home  |  Destpêk  |  Ana Sayfa

 

 

 

Der Kampf der Kurden, Neue Welt 1929

 

Kürtlerin mücadelesi
Alman yeni Dünya gazetesi Xoybun röportaji 1929


Küçük Asya'dan şu ilginç açıklama bir süre önce "Berliner Tageblatt"ta yayınlanmıştı:

Pek çok sonuçsuz çabadan sonra Kürt gizli örgütü Hoybun'un liderleriyle temasa geçmeyi başardım (Anlaşılacağı üzere adresler t tam olarak bulunmuyor). Burada ilk kez sunulan bu özgürlük hareketinin kökenlerinin tarihi, Emir S. B.'nin iletişimlerine borçluyum, tıpkı bir broşürün taslağının şu anda Arapça, Farsça ve Fransızca olarak basılması ve amaçlanması gibi. Ermenilerle aynı kaderi paylaşan Kürt halkının acılarına halkın gözünü açmak.

İlk Kürt siyasi örgütü 1908'de Konstantinopolis'te kuruldu. Liderler Emir Ali Bedr Han, General Şerif Paşa, Ahmed Zülkef Paşa ve 1925'te Diyarbekir'deki Kürtlerdi. Senatör Seid Abdel Kader'i idam etti. Aynı zamanda Konstantinopolis'te bir propaganda örgütü ve bir Kürt okulu kuruldu. Askeri isyanın ardından Jön Türkler okulu kapattı ve tüm Kürt örgütlerini dağıttı. O zamandan bu yana Kürtlerin herhangi bir siyasi faaliyeti ancak gizlice yürütülebiliyordu. Mustafa Kemal'in zaferinden sonra dağıtılan Kürt bağımsızlık komiteleri faaliyetlerine devam etti.
Bu bireysel örgütler, birleşik Federal Hoy-bun (bağımsızlık).

Türk baskı yöntemleri 1925'te ilk büyük Kürt devrimine neden oldu; onların liderleri oldu

Aynı yılın 21 Mart'ında çoğu Türkler tarafından, dudaklarında Kürtlerin özgürlük sözüyle birlikte asıldı. 1925-1928 yılları Kürtler için korkunç zulümlerin yaşandığı bir dönemdi. Bu yıllarda iletişimlere göre

Hoybun "8000'den fazla kürt köyü ve 15000'den fazla kadın ve kürt çocuğu Türkler tarafından yok edildi..
Yarım milyondan fazla Kürt'ün sınır dışı edildiği söyleniyor, tüm zorluklara rağmen başardılar

Kürt devrimcilerini 1927 baharında yapılacak bir kongre için delegeleri toplamaya çağrı yaptı; Bu kongre Kürt dağlık bölgesinde gerçekleşti. "Hoybun" örgütü kuruldu ve muhtemelen son Türk askerinin Kürdistan'dan sürülenceye kadar mücadeleye devam etme sözü verildi.Yeni devrime hazırlık olarak yüksek komutanlıkların oluşumuna ve silahlanmaya tüfeklerle ateş açıldı. Ayrıca, Kürt dağlarında özgürlük mücadelesinin üssü olarak eğitim kampı olarak planlanan askeri merkezi inşa edildi.Türklerin tüm iddiaları karşısında Hoybun, Kürt birlik hareketinin kararlılıkla yürütüldüğünü garanti ediyor. Hiçbir yabancı parti (İngiltere dahil) tarafından desteklenmemektedir ve Hilafet fikrini destekleyenlerle ya da anti-Kemalist partilerle hiçbir ilgisi yoktur.

Kiş servisinde görev yapan Kürt genelkurmay başkanı B'den Ehsan Nuri Bey 1925'te Botan dağında bir ayaklanma örgütlemiş ve daha sonra birkaç yüz takipçisiyle birlikte Ağrı'ya geçmiştir. Agri Dağ devrimcilerinin delegesi sıfatıyla Kürt Kongresi'nde yer aldı ve isyan hareketinin örgütlenmesi konusunda ona güvenildi. 1928 yılında kendisini birkaç bin kişilik iyi donanımlı ve disiplinli bir Kürt ordusunun başında bulundu.Aynı zamanda İbrahim Paşa komutasındaydı.

Haski Tello sivil bir yönetim kurarak dağlara Kürt bayrağını astı. Türkler bundan rahatsız oldu

Yayılmaya devam eden Kürt propagandası ehsan Nuri Pase ile müzakerelere girmeye çalıştı. Eylül ortasında onunla görüşmek üzere Şeyhli Keupru'ya bir heyet gönderdiler.

Çeviri: Bedran Doko

 

 

 

 

 

 

The Intextinguishable Kurd

The New York Herald Tribune European Edition 1937 Paris

ASLA ZAPT EDİLEMEYEN KÜRD!

Son zamanlarda Beyrut'tan gelen çok sayıda kısa mesaj, Fransız yetkililerin kendi manda topraklarındaki, kuzeydoğu Suriye'deki yağmacı Kürd gerillaların cesetlerini "temizlemek" için uçaklarla desteklenen motorlu bir piyade kuvveti göndermek zorunda kaldıklarını dünyaya bildirdi. Bu, komşuları Kürt olan her ulusta hükümetin rutin bir işlevidir ve en az 4000 yıldır da böyledir.

Başlangıçta saf Aryan soyundan (bu örnekte düz Hint-İran kökenli anlamına gelir) oluşan bir kabile federasyonu olan bu kabileler, en eski Sümer zamanlarında olduğu gibi hâlâ kültürel ve saldırgan bir şekilde kendilerini savunuyorlar. Türkler tarafından, savaş sonrası dönemlere kadar, modern silahların Utah'ın tavşanlarına karşı olduğu kadar etkili olduğu bir halk olarak biliniyorlardı. Kürtler muhtemelen dünyanın en kötü düzenli askerleridir. Basitçe alay edilemezler. Disipline tahammül edemiyorlar, hayatı kışlaya kapatıyorlar. Yemek yemektense dövüşmeyi tercih ediyorlar ama kavga bittiğinde ailelerinin ve sürülerinin yanına dönmek istiyorlar. Ve tüm bunlarda Amerikalı öncülerden pek farklı değiller

_____________
ÖNEMLİ NOT: Bu haberde kullanıılan ''komşuları Kürt olan her ulusta hükümetin rutin bir işlevidir'' cimle üzerinde özellikle durulması ve düşünülmesi çok önemlidir. KOLONYALİST FRANSA kendi yarattığı işgalci-islamo-faşist Türkiye'yi kayırmak için kürd halkını kötülüyor ve barbar gösteriyor. Oysa tarih kimin medeni kimin barbar olduğunu çok iyi biliyor.

Kürdler Sümerler'den beri Mezopotamya'daki hiç üretmemiş barbar, toplayıcı, avcı ve istilacı kavimlere karşı savaşmıştır. Kürdler ne tarihte ve nede bugün hiçbir halka saldırmamıştır. Ama kürdler nefsi müdafaa haklarını kullanarak bu çok bilinen ve çok tanınan istilacı ve işgalci iki kavime saldırarak onlardan bir tanesini bir daha asla tarih sahnesine dönmemek üzere tarihin çöp tenekesine atmıştır. İkincisini ve üçüncüsünü de tarihten silmek üzeredir. Az kaldı.

 

 

 

 

 

 

 

Turkish law: "Punitive sanctions for those who do not speak Turkish"
'Half of the fine will be given as a reward to those who are reported'

''It is requested that those who commit the crime of speaking a language other than Turkish will be imprisoned for up to one week and fined up to 100 liras''.

Turk kanunu: "Türkçe konuşmayanlara ceza''
'Para cezasının yarısı ihbar edilenlere olarak verilecek'

''Türkçe'^den başka bir dille konuşmak suçunu işleyenlerin bir haftaya kadar hapis
ve 100 liraya kadar para cezasına çarptırılmaları isteniyor'.

 

 

 

 

 

 

 

 

''Ugly African''!

Turkish media to Mandela: Ugly African!
The newspapers of the Turkish racist state insulted Mandela and the entire black population of the world because Mandela refused to receive the 'Turkish ancestor award' given to Mandela for the Turks' need to ally him.

Mandela had previously made a statement saying, ''To understand the Kurds, it is enough to be a Kurd in Turkey for one day''.

_________________

Türkler Mandela'ya: Çirkin Afrikalı!
Türklerin kendisni müttefik edinme ihtiyacı için Mandela'ya verdikler 'türk atası ödülü'nü almayı reddettiğinden dolayı türk ırk devleti'nin gazeteleri Mandela'ya ve dünyanın bütün siyahi nüfusuna bu hakartette bulundular.

Mandela Daha önce: 'kürdleri anlamanız için Türkiye'de bir gün kürd olun yeter' diye bir açıklamada bulunmuştu.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

24 Eylül 1929 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 1

Kurdistan'da söylenen kürdçe şarkılar, ezgiler 1929'da devlet arşivlerine alınmış ki türkçeleştirilsin!
Hedefleri iki yönlüydü: 1- Kürd kültürünü türkçeleştirerek tahrip etmek, YOK etmek. 2- Kürd kültürünün folklor başta olmak üzere bütün değerlerini çalarak kendilerinin yapmak ve kültürü olmayan naylon bir ulusunun, sözüm ona türk ulusunun kültürünü oluşturmak.
İşte bu konuda Atatürk'ün direktifi: ’'Türk ve Kürt kültürü arasındaki fark görünmez şekle sokulmalı ve onların tertip ettiği Şark geceleri, folklor ve kültür gayretleri maarif ve kültür sistemimize göre ele alınıp Türk kültürüne temsil edilmelerine çalışılmalıdır. Yeni teknik imkânlarımızdan faydalanarak neşriyat yapan üç dış radyonun dinlenmesine mâni olunmalıdır. Posta sansürü Kürt muhaberat ve neşriyatına karşı daha geniş ölçüde işletilmelidir. Bunlarla uyumlu olarak politik müdahale ve karıştırmalar da tertip olunabilir’ gizli ibareli raporlar ve tavsiye içerikli analizler valiliklere gönderilir. Bu kapsamda Bitlis merkezde Yurd Yolu adıyla 1938 yılında bir gazete de dahi çıkartılır''.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Cumhuriyet, 19 Mayıs 2019


İsmail Beşikci


31 Mayıs 2019 Yerel Yönetim Seçimleri’nde, İstanbul’da, Ekrem İmamoğlu’nun, Kürdlerin oylarıyla, seçimi kazandığı bir dönemde yapılıyor. 23 Haziran’da yenilenecek seçimde, yine, Kürdlerin oylarının çok belirleyici olacağının vurgulandığı bir dönemde yapılıyor. Yani, inkar, bu ret, Kürdlerin bu kadar görünür ve belirleyici olduğu bir dönemde yapılıyor.

19 Mayıs 2019 günü Cumhuriyet Gazetesi yüz sahife olarak yayımlandı. Profesörler, basın mensupları, emekli askerler, sivil toplum kurumlarının temsilcileri, sendikalar, bazı siyasal partilerin yöneticileri, sporcular, spor yönetimi temsilcileri vs. yazılarıyla , demeçleriyle… 19 Mayıs’ın yüzüncü yılını kutladılar.

2015 Nobel Kimya Ödülü sahibi, Prof. Dr. Aziz Sancar, bu konuda şunları söylüyor: “Türkiye’nin attığı ilk adım ve nihai zafer, tüm tutsak ve sömürülmüş milletlere cesaret ve ilham kaynağı oldu. Bu nedenle 19 Mayıs 1919 sadece Türkiye’nin değil, bütün, Asya, Afrika ve Güney Amerika’daki esir ve sömürülmüş halkların bağımsızlığına atılan ilk adımdır.” (Cumhuriyet, 19 Mayıs Özel eki 3 s. 11)
Gazetede, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da benzer bir yazısı var.

Prof. Aziz Sancar’ın, dile getirdiği bu söz, Mustafa Kemal Atatürk’ün 1933’de ifade ettiği bir düşüncedir. Bu düşünce 1954 yılında, Dünya Gazetesi’nde yer almıştır. (Dünya, 20 Aralık 1954)

Mustafa Kemal Atatürk aynen şöyle söylemektedir. Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız! Bugün, günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan, bütün doğu milletlerinin de uyanışını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve özgürlüğüne kavuşacak daha çok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşları, şüphesiz ki ilerlemeye ve refaha yönelmiş olarak gerçekleşecektir. Bu milletler, bütün güçlüklere ve bütün engellere rağmen, bunları yenecekler ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerini, milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir uyum ve işbirliği çağı alacaktır.
1933 (Dünya gazetesi, 20. 12. 1954)

Bu düşünceler karşısında, Kürdlerin durumunu irdelemek önemlidir. Yüz yılı aşkın bir zamandır, Kürdlerin yürüttüğü özgürlük mücadelesinin ödenen bunca ağır bedellere rağmen neden başarıya ulaşamadığı, Kürdlerin, Kürdçe’nin neden inkar edildiği, düşün yasaklarının, asimilasyonun neden en önemli devlet politikası olduğu elbette çok önemli bir sorudur. Asya ve Afrika haklarının uyanışından söz edilirken, Kürdlerin de uyanabileceği, haklarının ve özgürlüklerinin peşine düşebileceği neden düşünülemiyor? ‘Bağımsızlık özgürlüğüne kavuşacak daha çok kardeş millet vardır…’ derken, Kürdler nasıl algılanıyor? Bu mücadelenin başarıya ulaşamamasının esas nedenlerinden birisinin Mustafa Kemal’in Türkiye’si olduğu, bizzat Mustafa Kemal’in eylemleri olduğu açıktır.

19 Mayıs 1919’ la ilgili başka sorular da vardır. 19 Mayıs 1919’dan sonra, ne gibi süreçlerin yaşandığı, Rumların, Pontusların, Ermenilerin, Süryanilerin vs. başına ne iş geldiği, Kürdlerin başına ne iş geldiği elbette incelenmesi gereken toplumsal ve siyasal süreçlerdir.

1970’lerde, 1980’lerde, Mustafa Kemal Atatürk’ün bu düşüncesinin eleştirilmesi çok ağır idari ve cezai yaptırımlar getirirdi. 1990’larda, bu düşünce, Kürdler, Rumlar-Pontuslar, Ermeniler açısından irdelendiği zaman, Devlet Güvenlik Mahkemelerinde, 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası’nın 7. maddesine göre dava açılırdı. Terör propagandası yapmak, teröre yardım-yataklık etmek vs.

Aynı eleştiriden dolayı, eski Türk Ceza Yasası’nın 159. maddesi gereğince de, Ağır Ceza Mahkemelerinde dava açılırdı. Devleti milleti, parlamentoyu, devlet yöneticilerini, Cumhurbaşkanını, … küçük düşürmek vs.

Aynı eleştiri için üçüncü olarak, 5816 sayılı ve 1951 tarihli, Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun gereğince de dava açılırdı. Bu dava Asliye Ceza Mahkemelerinde görülürdü.

Bir yazıdan, kitaptan dolayı üç mahkemede birden dava açmak, kanımca, şu olmazsa bu, şurada gözden kaçarsa burada mahkumiyet olabilir, anlayışıyla ilgili değildir, düşünce üzerinde ağır, kapsamlı bir baskı oluşturmak anlayışı ile ilgilidir. Bu tür ceza davalarının, genel olarak, mahkumiyetle sonuçlandığı da bilinmektedir.
Mustafa Kemal, Türk Milli Mücadelesi konusunda, Cumhuriyet, Tek Parti Yönetimi konularında, Yeni Türkiye konusunda otorite kabul edilmektedir. Halbuki bilim yönteminin çok önemli bir kuralı vardır. Kaynağını otoriterlerden alan bazı düşünce ve inançların yanlış olabileceğini görmek, bunları ortaya koyabilecek kadar dürüst ve cesur olmak…

Bu, Johann Kepler’den beri, (1571-1630) bilim yönteminin çok önemli bir ilkesidir. ‘Dürüst olmak’, ‘cesur olmak’ bilimin kavramları değildir. Daha çok ahlakın kavramlarıdır. Bu ilkelerin, bilimsel çalışmayı yürüten kişinin nitelikleri olduğu açıktır. Tabu sayılan bazı düşüncelerin eleştirisi konusunda ısrar, bu tür niteliklere sahip olmayı da gündeme getirmektedir.

Bilim yönteminin önemli bir ilkesi de şudur: Bilimsel çalışmayı yürütürken, eğilimlerimize, tercihlerimize, beğenilerimize uygun düşüncelere, teorilere değil, olgusal ve nesnel verilere bağlı kalmak… Varsayımlarımızı, düşüncelerimizi, teorilerimizi, olgusal ve nesnel verilere uyacak şekilde değiştirmekten kaçınmamak… (bk. Cemal Yıldırım, Bilim Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul 1983, s. 102)
19 Mayıs 2019 tarihli Cumhuriyet’de, onlarca profesörün, 19 Mayısla, Mustafa Kemal Atatürkle ilgili övücü değerlendirmeleri vardı. Bu profesörler arasında, Tarih, Sosyoloji, Siyaset Bilimi, Antropoloji, Ekonomi, Hukuk, Felsefe vs. profesörleri de vardır.
Bu profesörlerden bazılarıyla, bugünkü ortamda (Mayıs-Haziran 2019) yüzyüze teker teker görüşme yapsak, Kürdlerin, haklarını ve özgürlüklerini kabul edenler, bu hakları, özgürlükleri ifade edenler olabilir. Ama 19 Mayıs 2019’ Cumhuriyet Gazetesi’nde bir araya gelmeleri, çok farklı bir sonuç doğuruyor. 19 Mayıs 2019 Cumhuriyet Gazetesi, Kürdleri, Kürdçe’yi tamamen inkar eden bir anlayışa, yapıya sahip,19 Mayıs 2019 tarihli Cumhuriyet Gazetesi, kurumsal olarak, yüz sayfasında da Kürdleri inkar eden bir tutuma sahip.

Dikkat edelim, bu inkar ne zaman yapılıyor? 31 Mayıs 2019 Yerel Yönetim Seçimleri’nde, İstanbul’da, Ekrem İmamoğlu’nun, Kürdlerin oylarıyla, seçimi kazandığı bir dönemde yapılıyor. 23 Haziran’da yenilenecek seçimde, yine, Kürdlerin oylarının çok belirleyici olacağının vurgulandığı bir dönemde yapılıyor. Yani, inkar, bu ret, Kürdlerin bu kadar görünür ve belirleyici olduğu bir dönemde yapılıyor.
Görüldüğü gibi, bu inkar, Kürdlerin, Kürdçe’nin, Tek Parti döneminde, 1950’lerde, 1960’larda, 1970’lerde, 80’lerde, 90’larda, olduğu gibi artık inkar edilemediği, Kürdlerin, Kürdçe’nin kabul edildiği bir dönemde yapılıyor. Resmi ideoloji böyle bir kurum… Resmi ideoloji Türk siyasal hayatının en önemli kurumu. Sadece siyasal hayatı, kamu yönetimini değil, düşün hayatını, bilimi, üniversiteyi basını, sanatı… belirleyen temel bir kurum. Ama, Türkiye’de Sosyal Bilimler, Üniversite, resmi ideolojiyi gerektiği gibi incelememiştir. Resmi ideoloji herhangi bir ideoloji değildir, devletin idari ve cezai yaptırımlarıyla korunun ve kollanan bir ideolojidir. Resmi ideolojiyi benimsemediğiniz, ona uygun tavır ve davranışlarda bulunmadığınız zaman, resmi ideolojiyi bilimin kavramlarıyla eleştirdiğiniz zaman, devletin, idari ve cezai yaptırımlarıyla karşılaşabilirsiniz…

Üniversitede, bilim yönteminin ilkelerine göre düşünen, çalışan hocalar, profesörler, şüphesiz vardır. Ama bunlar, sanılanın aksine çok az sayıdadır.

Resmi ideoloji, düşün yasaklarını sistematik hale getiren bir kurumdur. Hangi düşüncelerin ifade edilmesi yasaklanmıştır? Bu yasakların işlevi nedir? Bu yasaklar nasıl uygulanmaktadır? Barış Ünlü’nün Türklük Sözleşmesi kavramıyla, Resmi ideoloji kavramanın birlikte değerlendirilmesi, birçok konuyu, açıklığa kavuşturacaktır. (Barış Ünlü, Türklük Sözleşmesi, Dipnot Yayınları, Ankara, 2018)
Nelson Mandela, Atatürk Uluslararası Barış Ödülü
Profesör Aziz Sancar’a ve 19 Mayıs 2019 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde yer alan onlarca profesöre şu hatırlatmayı yapmak gerekir. 12 Mayıs 1992… Afrika Ulusal Kongresi Lideri Nelson Mandela, Atatürk Uluslararası Barış Ödülü’nü reddetti. O günleri hatırlayalım, Kürdler hala inkar edildikleri için, basın, bu reddin gerekçesini bile yazamadı… Halbuki Nelson Mandela (1918-2013) aynen şöyle söylüyordu. “Afrika’da milyonlarca kişi, sadece derilerinin farklı renginden dolayı köle muamelesi görüyor. Bu nedenle Kürdlerin çektikleri eziyeti görmezden gelmemiz mümkün değildir.”
Lenin Barış Ödülü, Simon Bolivar Ödülü gibi birçok ödülün sahibi olan Nelson Mandela, Atatürk Uluslararası Barış Ödülü’nü neden reddetti? Şunu da hatırlatalım. 1993 Nobel Barış Ödülü de Nelson Mandela’ya verildi.

Burada temel sorulardan biri de şu olmalı… Kürdlerin çektiği eziyeti, çileleri binlerce kilometre öteden Nelson Mandela farkettiği halde, Midyat gibi bir çoğrafyada, Kürdlerle birlikte büyüyen, Kürdlerle birlikte yaşayan Aziz Sancar bu baskıyı, zulmü, neden görmezden geliyor, dillendiremiyor, neden farketmiyor? Aziz Sancar’ın, öbür profesörlerin, yazarların vs. değerlendirmeleriyle, Nelson Mandela’nın değerlendirmesi arasında çok büyük, dağlar kadar büyük farklar yok mu? 23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos, 29 Ekim gibi tarihlerin, Türkler için ve Rumlar, Pontuslar, Kürdler, Ermeniler, Süryaniler vs. için çok farklı anlamlar içerdiği açıktır.

Bu arada, Sosyal Bilimlere, Beşeri Bilimlere, Hukuk gibi Normatif Bilimlere söylenecek bir söz de vardır. Yirminci Yüzyılın ilk çeyreği… Rumların Pontusların, Ermenilerin başına ne iş geldi? Daha sonra Kürdlerin, Rêya Heqîyê (Alevilik) inançlıların başına ne iş geldi, gibi konularda hala inkarcı, görmezden gelici, yok sayıcı bir anlayış ne kadar bilimdir? Nesnel gerçeklere, olgusal verilere göre değil, resmi ideolojinin direktiflerine göre çalışan bir anlayış ne kadar bilimdir? ’Bilim olgusaldır’ önermesi, bilimin önemli bir niteliğini ortaya koymaktadır. Bu temel önerme karşısında, olguların inkarını reddini nasıl değerlendirmek gerekir.

Nerîna Azad

 

 

 

 

 

 



“Kürdistan hükümeti Demokrat Parti içinde tesis ediliyor.”

27 Mayıs Darbesinde 'Kürdistan Hükümeti' tesis etme iddiası ile 485 Kürd ileri geleni gözaltına alındı.

27 Mayıs 1960 tarihinde yapılan ve Türkiye tarihinde gerçekleşmiş ilk askerî darbedir.

 

 

 

 

 

 



ŞÊX UBEYDULLAH NEHRÎ'Yİ OSMANLI TÜRKLERİ KATLETTİ


Yıllardan beri ŞÊX UBEYDULLAH NEHRÎ önderliği altında gelişen bağımsız ve birleşik Kürdistanı hedefleyen 1880 Devrimi hakkında çıkan kitap ve makalelerinin hemen hemen hepsini incelemeye imkanım oldu. Bu harekete ve ŞÊX UBEYDULLAH NEHRÎ ‘nin ailesi hakkında da bir hayli yazılar yazdım.

ŞÊX UBEYDULLAH NEHRÎ’nin ölümüne ilişkin genel bir görüş vardı. Söz konusu olan görüşe göre o “kolera hastalığından” dolayı 1883 yılında Mekke’de vefat etmişti.

Şimdi ŞÊX UBEYDULLAH NEHRÎ’nin Mekke’de Osmanlı yetkilileri tarafından öldürüldüğüne dair bir başka iddia vardır. Değerli Kürd araştırmacılardan Dr. Yasin Xalid 1904 yılında ABD’de yayınlanan THE DAILY OIL REVIEW gazetesinin kasım ayında çıkan sayısında ŞÊX UBEYDULLAH NEHRÎ’nin Osmanlı devleti ve Sultanın adamları tarafından öldürülmesi meselesini gündeme getiriyor. Gazetenin „Unter The Sultan“ ana başlığı altında yayınladığı yazı da „O yıl Şêx Ubeydullah dışında kolera ölen bir kişinin olmadığını“ söylüyor.

Gazete argümentini güçlendirmek için eski Sadrazamlardan Mithat Paşa ve Said Paşaların tasfiye edilmelerini örnek olarak gündeme getiriyor.

Midhat Paşa defalarca Osmanlı devletine Sadrazamlık yapmıştı. Sultan ile çelişkiye düşünce ilk önce İzmir’de Fransız konsolosluğuna sığındı. Fransız hükümeti Mithat Paşa’yı konsolosluktan çıkardı. Önce bir yargılama ondan sonra Mekke’nin yakınında bulunan Taif’e sürgüne gönderdiler. 1884 mayısında boğularak öldürüldü.. Sonradan katili için uyduruk mahkeme meselesi var.

ŞÊX UBEYDULLAH NEHRÎ 1883 yılında „kendisi dışında hiç kimsenin ölmediği koleradan“ dolayı çok genç yaşta vefat ediyor!!!!! Midhat Paşa da bir yıl sonra onun yakınında 1884 yılında boğularak öldürülüyor!!

ŞÊX UBEYDULLAH NEHRÎ sadece Kürdler arasında değil Osmanlı denetimi altında bölgelerde yaşayan halklar tarafından da çok seviliyordu. Osmanlı devleti 1880 devriminin yenilgisinden sonra ŞÊX UBEYDULLAH NEHRÎ’yi Van, Erzurum, Trabzon ve İstanbul’a götürürken her tarafta Şêx Ubeydullah’a karşı halkın büyük sevgi gösterileri var. Dünya basını “tutuklu değil kralı karşılama törenleri” olarak değerlendiriyorlar. Bu iddia araştırmaya değer bir konudur. Halkın tepkisini çekmemek için “koleradan öldü” söylemi en risksiz olanıydı…. Aktaran: Aso Zagrosi

 



The Kurdish palace of Nehris in Hakkari - Northern Kurdistan (1830) was destroyed by the Turks with gun fires and nothing is left of it today

 

The house of Sayyid Taha Nehri in Northern Kurdistan. Islamist Turks destroyed the house in the end of 1800-century

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

13 Temmuz 1930
Zilan Soykırım'ında en az 15 000 kürd katledildi, yüzlerce köy yakıldı, binlerce kürd sürgün edildi ve 1950'ye kadar bölge "yasak alan" ilan edildi..
12 Eylül cuntası 1982 yılında 12 Kürd köyünü Afganistan’ın Pamir yaylasından getirilen Kırgızlara verdi.

#Zilan Deresi Soykırımı

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Many Turkish PRO-NAZI mettings held in so called West-Oriented Turkey, 1938

THE HISTORY CAN FORGET BUT NEVER ARCHIVES:

- Turks were already the inspirasion source to the Nazi Ideology..

While Kurds were together with Western Allied forces and fought agains German army TURKS WERE IN BED WITH NAZIS.at WW-2

Hitler revailed the souerce of his inspiration and energi as following:

- My master is il Duce, But his master is Mustafa Kemal. This blue eyed leaderl learned me what nationalism is.

So turks are the master of the masters to the idea of fascism.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Zîlan Genocide

Turkish Rag Journal: "Cleansing started"

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



When Turks killimg Constantinople's Greeks in a huge Pogrom Night - 6th September 1955

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

3 Eylül 1942 Tarihli Son Posta Gazetesi

1836-1838 lerde Hazro, Muş arasında bir isyan olmuş.. ismini bilen yada başka kaynaktan bulabilir miyiz bu isyanı??

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Birayê Şeyx Saîd Efendî gava diçe Dêrsimê bo piştgiriya Şoreşa Seyid Riza, li rê şehîd dibe

 

 

 

 

 

 

 

 

Irkçı türk paçavrası Mart 1937

''Türkiye'de türkçe konuşmamak manevi bir cinayet, yurda hiyanettir'.

Bunu demelerinin tek sebebp ve hedefi; başlattıkları Kürd Asimilasyon Prosesini başarıya ulaştırıp kürdleri türkleştirmektir.
Ama başından beri kürd halkına karşı uygulayageldikleri BÜTÜN anti-kürd uygulama ve politikalar gibi bu politika da iflas etti.
Çünkü kürd tarihi, dili edebiyatı, folklorü ve kültürü MEDENİYETLE BİRLİKTE başladığı için, medeniyet kadar köklü ve eskidir.
Birkaç çakma, soysuz, ırkçı ve ulusçu devletin uğraşıyla kirlenmeyecek kadar köklü, asil ve dayanıklıdır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

PÊŞEWA QADÎ

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

15 Mart 1974 Hürriyet 'Gazete'si

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Doğru. Atatürk YARIM bir ilahtır.
İşte bakın AŞAĞIDA, BURDA:

O YARIM burda

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

The Islamo-Fascist Turkish Invader state, with the help of England, Germany and France,
tried for a whole century in the full sense of the word to forcibly
assimilate the Kurdish people into Turkishness:

A Turkish Newspaper (Haber) from 8th January 1938:

"Türkçe konuşmayanlara ceza verilcek. Ihbar edenlere mükafat verilecek.
Türkçe'den başka dille konuşma suçunu işleyenlerin bir haftaya kadar hapis ve 100 lira para cezasına mahkum edilmeleri isteniyor".

Those who do not speak Turkish will be punished.
Those who report half of the fine will be rewarded.


- Those who commit the crime of speaking a language other than Turkish will be sentenced to imprisonment of up to one week and a fine of 100 lira.
My grandfather Cano, who was a business owner in Diyarbekir's Old Town's market Çarşiya Şewitî in the 1930s, was fined for speaking Kurdish.
For each word he paid 20 Turkish lira which at that time was called "majidia". Never forget when I was a little boy he used to say jokıngly;
"now that I have paid the fine then I can talk freely - I do not care about the ban anymore".

Bu yazı, millet olarak türklerin kendilerinden olmayanlara bakışının açık bir ifadesidir. Onlardan olmayanların kendi ana dilleri ile konuşmalarını türklüğe yapılmış bir hakaret olarak kabul ediyorlar. Gerisi haliyle düşmanlık ve imha oluyor. Bir de biz kürdler onlardan ana dilde eğitim hakkı istiyoruz. Nah verirler!.. Türkler kimseye hak vermez, ancak onlardan zorla alınır. Kürdlerin haklarını onlardan alacak bir kuvveti ne yazık ki halihazırda kalmadı. Xapo hareketi bu kuvveti bilinçlice işgalci türk devleti'ne harcattı. Yeni bir kuvvet oluşturmak hayati derecede elzemdir.

 

 

 

 

 

 

 

Vakit 1930

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Mêrdîn

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

16 Mayıs 1938 tarihli Kurun gazetesi, sayfa 10

Kürdçe konuşanlar 1 milyonmuş!
Kürdlerin vatanını çalanlar elbette kürdlerin nüfus sayısını da kuşa çevirerek zikrederler.
Aslında o tarihte türklerin sayısı 1 milyon bile yoktur, hepsi devşirik kimlik ve kişilik sorunlu ucubelerdir.
İngliz emperyalistlerinin kurduğu bu ulus, naylon, çakma, yapma ve suni bir nüfustan kürd halkının inkarı üzerine kuruldu.
İşte bunun için hiç iflah olmuyorlar ve iflahları asla olmayacaktır.

Bênamûs Tecavüz Cumhuriyeti

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Two ordinaryTurkish newspapers from 1940'ies which Europe supported and encourraged. Europe stil doing that!

''Those who do not speak Turkish will be punished''
''There is no such thing as Kurdishness, there is Turkishness''

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

The day after (6/7) the state-controlled pogrom against the Greek people in Constantinople, the Turkish newspapers had headlines like this:
"Our exited Turkish youth attacked the Greek embassy".

Underlıne: 'Greec churchs and some busınness locatıons owned by Greecs destroyed'

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

türkçe'den başka dil konuşmak yasak edildi

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Irkçı türklerın atası Atatürk ''Asım US'' adıyla türk gazetelerinde kürd ve Kürdistan karşıtı yazılar yazdı.
Irkçılık ve inkarcılık timsali islamo-faşist türkler ve türk basını

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

5 Eylül 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 1

Niye bu size bu kadar GİRİYOR?

Yoksa ermenileri siz mi öldürdünüz?

Niye bu gerçeği saklamaya bu kadar çok gerek duyuyorsunuz?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sond bi karmendên Mêrdînê dane xwarin ku bi tirkî biaxivin û bidin axavtin. Rojnameya Son Posta, 1934

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

4 Haziran 1931 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 2

 

 

 

 

 

 

Xoybûn
Yargilanan Arif'in üzerinde 1931 de basilan Kürdçe kitap bulunmuş bu kitap Agiri Serhildani"ni anlatiyormuş..
Mahkeme iddiamesinde 'para makbuzları Kürdçe olarak bulunmuş'..
Acaba bu mahkeme arşivde bulunur mu? Tam bir araştırma yazısı çıkaracak bir konu..

 

 

 

 

 

Vah vah vah vah! Bölücü naziler birde Kürdidtan haritası basmışlar!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1 Eylül 1948 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 3

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

13 Ağustos 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Rojnameya Cumhuriyet heqaretê bi kurdan dike, behsa Serhildana Mala Haco dike, 29ê Adarê 1926

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Şerif Paşa Xendan Paris Kurdistan heyetinden çekilince Seyid Abdülkadir ile damat Ferit Bağımsız Kurdistan için antlaşma yaptılar.
Bu anlaşmadan sonra jöntırkolar pis ağızları ile Seyid'e saldimışlardı. Oysa ki Seyid 12 Kürd Ciwanını cani turk sultan Abdulhamid'e suikast yapması için hazırladiğinda Kurdistan kraı diye başlık atanlar jöntırkta olsa, islami tırko da olsa yine hepsi dıjmındır bize...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

13 Kasım 1935 tarihli.son posta gazetesi sayfa 4

Diyarbekir'in canı vardı ama siz aldınız. Bakın Diyarbekir'in ihracatı ithalatından üç kat fazla. Yani şehir kendini beslediği gibi etrafını ve hemde çok uzakları da besliyordu. Herzamanki gibi tabi, ta ki siz Orta Asya'dan çıkıp geldiniz. O da eğer uydurma değilse, yani gerçekten de Orta Asya'dan gelmişseniz. Çünkü türk ırkı diye bir ırk YOKTUR. Osmanlı türk değildi. Ta ki İttigatçılar denilen birtakım ırkçılar ta o güne kadar hayali olan türk kavramını millet anlamında kullanmaya başlayana kadar. Sonradan da bu çakma ve suni ulus yaratılmaya çalışılıyor hala. Medeniyete (kürd halkına) karşuı işlediğiniz bütün suöların cezasını bulacaksınız, er veya geç, ama bulacaksınız. Kendilerine 'türk' diyenlerin bu derin uykudan uyanmaları korkunç bir gürültüyle vuku bulacaktır. Ruh hastaların yataktan ilk kalkmaları sıçramalı olur.

 

 

 

ROJNAMEYA TIRKO-VIRKO
Dibêje "NEWROZ A TIRKA YE"!

Di rojnameke tirkî ya kevn de du nivîskar Muhittin Birgen û Turan Can li gorî nijadperestiya
TIRKO-VIRQO bi derewa behsa Newroz'ê dikin û dibêjin:
"pêşiyê tirkan ev cejna "Nevruz"ê pîroz kirine, farisan ji wan girtiye".
Ev nivîskarên tirk li vir qet behsa xwedäê Newroz'ê behsa kurdan nakin! (Son Posta, 22-3-1937)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İşgalci-Irkçı islamo-faşist türk tecavüz devleti önce Doğu Yunanistan'ı (Batı Anatolya'yı) işgal etti. Öldürdüğü kadar yunanlı halkı öldürdü. Bir kısmını da Batı Yunanistan'a göçertti. İşte bu zavallı yunanlı İspiro gibi memleket hasretiyle yanıp tutuşan ynanlılar da köyünü görmeye geldiğinde 'PASAPORTSUZ' giremezsiniz deyip böyle canice, insanlıkdışı ırkçı bir muameleye tabi tutar. Oysa vatansız olan türklerdir. Çünkü hep toplayıcı, avcı ve yağmacı göçebe idiler tarih boyu. Örneğin türkçe'de 'vatan' kelimesi yoktur. Vatan arapça'dır ve 'türkçe'dir' dedikleri 'yurt' kelimesi de çadır demektir. İşte işgalci-talancı ırkçı türklüğün kısa bir tasfiri budur. Tabii ki bu da EĞER TÜRK IRKI DİYE BİR IRK VARSA. Örneğin osmanlı türk değildi. İttihatçı denen ırkçı bir zümre o zamana kadar sadece hayali ve soyut olan türk söylencesini benimsemeye ve yaymaya başladı. O zamandan sonra ortalıkta artık türklük soyut mefhumunu somutlaştırmaya çalıştılar.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kürd halkına olan ibretlik işgalci-türk düşmanlığına bakın
Hem iltica etti diyor ve hemde 'sergerde ve teslim oldu' diyor.
Yani ne kadar namert bir kürd düşmanı olduklarını gizlemeye gerek duymuyorlar.
Bunun tabii ki tek sebebi şludur: kürd halkını tamamen kırıp Kürdistan'ı vatansız türklerin vatanı yapabilmek..
Mesele budur. Ama bu olmayan bir duadır.
Meramları yarı yolda kalacak, Bu konuda umduklarını asla bulamayacaklardır.

 

 

 

 

 

 



İşgalci türklerde kürd ve Kürdistan düşmanlğının böyle had safhada olmasının sebebi:
kürdlerin ülkesi Kürdistan'ı kendi vatanları yapmak istemelerinden dolayıdır.
Göçek olan türkler vatansızdır, dillerinde vatan kelimesi bile yoktur. Yurt çadır demekltir.

Kürdlere ve Kürdistan'a karşı kendi kıçlarını yırttılar ama elbetteki nafile.
Kürdler ve Kürdistan igalci türklerden her bakımdan daha eski, daha derin ve DAHA BÜYÜKTÜR.
Kürdlerin ülkesi Kürdistan türk işgalinden kurtarılacaktır.

Bu asım imzasını kullanan da işgalci türklerin o babası belli olmayan meşhur babası Atatürk'tür.

 

 

 

 

IRKÇI-İNKARCI-ASİMİLASYONCU YALANCI TURK BASINI

 

 

DOCUMENTS

 

 

 

 


Foundation For Kurdish Library & Museum