ÇETÎN GÜNGÖR

(SEMÎR)

Home  |  Destpêk  |  Ana Sayfa

 

 

Kurdistans Leo Trotsky, Semir, Cetin Gungör


KURDISTANS REVOLUTION
DEN FÖRRÅDDA REVOLUTIONEN

Han, Semir (Çetin Güngör) såg det alla missade, att "PKKs ledare Öcalan var en turkisk trojan bland kurderna och
PKK var inte en kurdisk organisation utan en turkisk organisation ":

"Vänner! Öcalan likt en diktator har samlat all makt i sina händer och detta bör inte ske i en demokratisk politisk organisation.
Detta är oacceptabelt och kan ej tolereras, Imorgon är det försent"!

1984, Stockholm

 

- İHANETE UĞRAYAN DEVRİM: KÜRDİSTAN DEVRİMİ -

 

LÜTFEN PKK TARİHİNİ BİLMEDEN PKK'YI DESTEKLEMEYİN!

PKK tarihini öğrendikten sonra PKK'yı desteklemek veya desteklememek kararını o zaman verin.

Eskiden PKK tarihini öğrenmek için materyal bulup okumak çok zor bir iş idi.

Şimdi ise o kadar zor bir iş değildir bu. İnternet ortamında herşeyi bulup okuyabilirsiniz.

Size biraz yardımcı olmak için, İnternet arama motorlarında bu konuda beş önemli kaynağa ulaşmanıza yardımcı olmak üzere, beş ARAMA ipucu veriyoruz.

1- Ara = Baki Karer yazıları
2- Ara = Semir Çetin Güngör yazıları
3- Ara = 1988'de neler oldu? Salih Aras yazıları
4- Ara = Selim Çürükkaya yazıları
5- Ara = Hüseyin Yıldırım yazıları

Bu her beş şahısta PKK üst düzeyinde yıllarca çalışmış, emek vermiş, malını, kanını, canını ve herşeyini vermiş insanlardır. Bunların herbiri PKK'nın ne olup olmadığı konusunda kamuoyuna bir yazı yazmak mecburiyeti hissettiler. Bakın, okuyun ne yazmışlar, ondan sonra kendi özgür irade ve bilincinize göre ne tavır belirliyecekseniz o zaman belirleyin. PKK konusunda konuşmak isteyen ama doğru ve vicdanlı konuşmak isteyen ve kendisine karşı biraz saygı ve sorumluluk hisseden herkes bu şekilde yapmalıdır.

Ama PKK tarihini bilmeden, bu konuda lütfen ne hiçbir ahkam kesin, ve nede hiçbir tavır belirleyin. Kendi kendinizi aldatmayın hiç olmazsa.

Çünkü çok iyi biliyoruz ki kürd kitlelerinin çoğu PKK tarihini hiç bilmiyor. Hele Güney, Doğu ve Batı Kürdistan kürdlerinin hemen-hemen hepsi PKK tarihini bilmiyor. 

Bizim PKK tarihini ve PKK'nın bugün sebebiyet verdiği ve vermekte olduğu bu lanetli siyasi neticeyi, detaylarıyla bir tahlile tabi tutmamız sonucunda doğal olarak vardığımız tek sonuç, ne yazık ki budur:

PKK kürdlerin değil türklerin örgütüdür. Evet PKK kürdlerden oluşuyor ama ipleri türklerin elinde olunca türklere hizmet ediyor. PKK zaten türklere hizmet etmek amacıyla türkler tarafından kurulmuştu.

 

TÜRKLERİN TEŞKİLATI: XAPO & PKK

- Tarih yanılmaz, insan yanılır..

Bütün çağrı ve itirazlarımıza rağmen, bugün hala PKK'nın ardında giden oldukça büyük bir kürd kitlemiz vardır.

Bu kandırılmış kitlelere, XAPO ve PKK'nın ne olup olmadığı, ne kadar anlatılsa bile, yine beyhudedir. Çünkü onlar yine de XAPO'ya serok der ve körükörüne XAPO ve PKK'nın ardından giderler.

Örneğin Fethullah cemaati Erdoğan'a ters düştükten sonra, Youtube üzeri yayınladığı; Öcalan'ın İmralı'da MİT'e yaptığı samimi itirafları'na bile inanmayacak kadar beyni şartlandırılıp, gözü ve yüreği karartılmıştır bu insanlarımızın.

Bir zamanlar, 1983-84 yıllarında, PKK'dan gurup olarak en ilk ayrılan Baki Karer, Resul Altınok ve Çetin Güngör ve arkadaşları, XAPO'nun kürd halkının devriminin temeline konulmuş bir saatli bomba olduğunu bize anlatmaya çalışarak ayrıldıklarında, XAPO ve PKK'nın ne olup olmadığını bize samimice söyleyen bu insanları dinlemedik. Onlara inanmak yerine, PKK'nın bu muhaliflere yöneltiği suçlamaları makul ve doğru bulduk; 'PKK devrim yapmak ile uğraşırken, bunlar kişisel yetmezliklerinden dolayı PKK'ya engel olmaya çalışıyorlar' denildi ve çok insan, PKK'nın bu basit töhmetlerine inandı. Hala da XAPO ve PKK'nın hepimizi kurtaracağına inanıyorduk.

Sonra 1988'de Salih Aras ve arkadaşları da, XAPO ve PKK'nın kürdlere karşı çalışan çok sinsi bir düşman teşkilatı olduğunun farkına vararak, 2. toplu bir gurup olarak PKK'dan ayrıldılar.

1990'ların başında da, Mehmet Şener, Avukat Hüseyin Yıldırım ve arkadaşlarının grup olarak kopuşu var. Sebep aynı sebep: XAPO adlı türk devlet adamının, kürd ve Kürdistan yurtseverlik propagandası ve temeli üzerinde beslenmiş ve büyüyüp gelişmiş PKK'da, kürd ve kürdistanî ne varsa, sinsi bir şekilde, ya kendi serokluk gücünü kullanarak ayaklar altına alıyor veya PKK içinde mevcut olan devletin gizli imha çarkıyla tasfiye ve imha ediyordu. Mehmet Şener de, Çetin Güngör gibi bu ifşaatını hayatıyla ödedi. Baki Karer kesin bir ölümden, PKK'nın dağ/mağara zındanından kaçarak ancak kurtulabildi.

Bu üç gurubun dışında PKK'dan ayrılanlar, XAPO ve PKK konusunda, net politik ve ideolojik bir açıklama ne yazık ki getirememişlerdir. Baki Karer'in bu konuda oldukça kapsamlı yazıları, daha ayrıldığı o yıllardan beri vardı. Çetin Güngür (Semir), bu konuda hakeza oldukça kapsamlı bir yazı bırakmıştı.

Yine sonra, bu süreçten ta günümüze kadar onbinlerce militan tek tek PKK'dan ayrılıp aynı şeyleri söyledi. Bunlardan, 1990'ların başında PKK zindanından kaçarak ölümden kurtulan birisi de, PKK öncü kadrolarından Selim Çürükkaya'dır. 

PKK'dan tek tek ayrılanlar, önceleri can güvenliği nedeniyle belki açık bir şekilde bir şey söyleyemediler, yazamadılar, ama, bu son zamanlarda, artık bunu açıkça söylemektedirler: XAPO ve PKK kürdlerin değil, türklerin bir teşkilatıdır.

Önceleri, Baki Karer, Resul Altınok, Çetin Güngör, Salih Aras, Mehmet Şener, Av Hüseyin Yıldırım, Selim Çürükkaya ve daha onbinlerce PKK'dan ayrılan adı meçhul yurtsever militanlar, onlar da PKK'yı savunuyordu. Hemde en zorlu ve can güvenliğine yönelik en çok tehlike ve büyük hayati risklerin buluduğu dönemlerde..

Onlar da muhakkak kendilerinden önce XAPO ve PKK hakkında söylenen olumsuz beyanatlara kulak asmadılar ilk önceleri. Çünkü 'Apo'nun tekin biri olmadığı ve PKK'yı sonradan oluşturacak olan gurubun karanlık eller tarafından yönlendirildiği' söylentileri, daha 1978'lerde ve hatta PKK kurulmadan önce sıkça söylenmekteydi.

Hala XAPO ve PKK'nın peşinden giden kitleler! Sizin de kafanızda bu gerçeğin er geç ve mutlaka zonklayacağı gün yakındır. Umarız çok geç olmaz ve hayatta olursunuz o zaman. Ne de olsa kürdüz hepimiz, köle ve mazlumuz.. hem de en hunhar ve en adi bir düşmanın esiriyiz. Acınacak durumdayız, hepimize yazık..

21.03.2009

 

 

 

Köln 1984

 

 

 

ÇETİN GÜNGÖR (SEMİR) KİMDİR?

„İçine girdiği örgütün ilk demokrat şehidi oldu.“ yoldaşları, onunla ilk yola çıkan, onu tanıyanlar böyle diyorlar..
Dersim soykırımları ciroklarıyla büyüyen nesilden olup, aydın, entelektüel devrimci bir öğretmendi..Ayrıca gelişen 68 akımdan etkilenir.Öğretmenlik yaptığı Dersim bölgesinde Tunceli öğretmen okulunda tartışılan Ulusal sorun ve çözümüne ilgisiz kalmaz..Kısa zamanda oluşan ilk çekirdek kadro içinde yerini alır..Eski bir yoldaşı onu söyle anlatıyor .;
“Kavrama düzeyi yüksekti, doğrusu çok zeki ve güvenilirdi..Sözü dinlenilir, saygı duyulan kişiliğiyle kendini sevdiren biriydi. İlk kongreden hemen sonra ara kongrede MK seçildi..Kararlı, mert, korkusuz yanı hakimdi. Devrimci kişiliğe sahip okuyan, araştıran yanıyla saygı duyuluyordu..“

Başka bir yoldaşı da“Devrimci olmanın tüm erdemlerine sahip altın gibi çekiciydi“diyor.
Çetin Güngör
Ya xizır ti esto..
…koca yürekli Semir nasıl anlatılır ki..!
Aradan yıllar geçmesine rağmen karanlıkta gelenin korkulu rüyasi olmalı ki, her karanlığı ışılıtılı gözleriyle delmek istiyen hala ona benzetilen oluyor..!.
Örgüt içinde ilk başkaldırıyı yapan, ve en fazla etkileri olan biri olmuş..
Kim karanlık gruhun zulaşına işaret ettiyse onu „ikinci Semir“ diye vurdular.
O’örgütleme de ve askeri yönü güclü, arkadaşları-halk tarafından taktir edilen sevilen, toparlayıcı bir millitandı. Öyleki 12 eylül cuntası gelmeden önce örgütün başındaki karanlık aniden ortadan kaybolup daha sonra Sam’dan çıkarken , Çetin örgütünün yanında kaldı. 12 cuntası döneminde yaşama şansı kalmayınca arkadaşlarnın bilgisi dahilinde Ortadoğuya gider. Lübnan’in Bekaa vadisinde arkadaşlarıyla Filistin kamplarında askeri eğitim, yani sıra yeni gelen arkadaşlarına, ruhsal, barınma, yeniden „ülkeye dönüs“ gündemi üzerinde tartışırlar.. Özelikle karanlıkta gelenin tuhaflıklarını, görünen yüzün başka tarafın olduğunu da fark eder..

Karanlık gruh yanında hiç ayırmadıkları el etek öpenleriyle Sevgili Semir’i kıskanca alırlar, onu nasıl kontrol altına alıp yok edeceklerinin planlarını yapmaya başlarlar..
„Şafak söksün ki yarasalar kaçsın!“(Semir)
O’ karanlık gruhun korkulu rüyasi olur..Bunun içindir ki, tüm kirli-zehirli okların hedefi olandı, bazıları onu içinde desteklediler ancak yanında yer almadılar…Tıpkı ondan sonra despotluğa karşı duranlar gibi yanlız kaldı.
Çetin Güngör..!
Seni anlatmak..yarına,gelecek kuşaklara..Ya da belleklerimize işlenmis örnek devrimci kişiliğini tanıtmak istedik..
Senı anlatmayı borc bildik..
Geleceğin adamıydı. İleriyi düşünürdü ve hesaplar yapardı. O dışardaki Hayri’ydi. M. Hayri Durmuş’un çağrıları ve politik öngörülerine en iyi cevabı verendi. M. Hayri; ‘Apoculuk bir devlet oyunudur, Biz siyasal bir organizasyonuz kimse tek başına karar alamaz’ diyerek savunmalarında Tek’liği mahküm etmişti. Daha bir yıl geçmeden 1983’e açık bir şekilde Apoculuk kurumlaştırılmaya başlandı. İşte burada karşı çıkan Semir oldu.

1981 de yapılan I.Konferans’da ve 82’de yapılan II. Kongre’de sorunlar tartışılmış, geçmiş tüm olumsuzluklara yönelik özeleştiriler verilmiş. Bu özeleştiriler; daha çok Kürt aşiretlerine ve örgütlerine karşı yapılan ve ciddi olumsuzluklara neden olan politikalardır.
82’de Zindan direnişleri Kürdistan Halkı üzerinde muazzam etki yarattı, yediden KUKH’ti güçlü bir ivme kazandı.
Bu gelişim, A. Öcalan’ı yedinen eski hesaplarını hızlandırmaya yöneltti. Parti’yi tümden tekeline almaya başladı.
Semir’in karşı çıkışı buradan başlar.
İlkin eleştiriler başlar, çok mütevazi bir şekilde sorunları açar, Semir; ‘Herşey Ali arkadaşla ( A. Öcalan) olmaz Biz, bir Partiyiz kurumlaşmamız gerekiyor’ diyerek PKK içinde sorunu çözmek ister. Eleştiriler kabul edilmez ve Semir’e yönelik ‘suç’lamalar başlar. Semir; PKK kadro yapısı içerisinde güçlüdür, kurallı, ilkeli ve açık hareket ediyor. Düşüncelerine güveniyor ve haklı olduğuna inanıyor. Öcalan tarafı ise; Türk Özel Savaş donanımlı hazırlıklı, aynı zamanda Suriye İstihbaratı desteklidir. Eğer baştan beri Semir’de kural dışı davranıp ve PKK içindeki gücünüde kural dışı kullansaydı, haklı amaçlarına ulaşırdı. Ama Semir ilkeli davranmayı esas aldı. Tabi bilinmez başlangıçta, Semir, A. Öcalan’ı nasıl değerlendiriyordu? Anlaşılan o ki, Semir ilk eleştirilerinde A. Öcalan’ın karanlık bağlantılarına ihtimal vermiyor. Bu anlamda sorunu ilkeli bir biçimde tartışarak çözmek istiyor. Kollektif yönetimin esas alındığı siyasal oluşumlarda bu doğru bir yöntemdir.

İşte politikada haklı olmak yetmiyor. Karşıdakinin durumuna göre oyuncu da olmak gerekiyor. Ne yazık bu yapılamadı ve kaybetmenin önemli bir nedenide bu oldu. Semir’le birlikte olan ve aynı düşünen kadrosal güç, (içlerinde M. K üyeleri de var) oyunlara hazırlıksız oldukları için PKK genel yapısı içerisinde dağınıklardı, Kimisi Avrupa’da, yada Lolan (G. Kürdistan) ve Suriye- Lübnan alanlarındaydılar. Bu durum A. Öcalan’a avantaj sağlıyordu. Suriye-Lübnan alanında tartışma götürmeyecek kadar, Suriye Devleti’nin tam desteğine sahipti.

Lolan’da ise, kader arkadaşı ülküdaşı, Duran Kalkan yürütmenin başıydı. Avrupa Alanında ise, harekete geçirdiği Parti kadroları ise, politik öngörüden yoksun kişilerdi ve kullanıldılar ve adeta çöpe atıldılar.

Semir, sorunu Parti içinde çözmek istiyor. A. Öcalan ise, sorunu Parti dışına taşırıp öyle ‘çözmek’ istiyor. Bu ciddi bir farktır. Parti içinde sorunu çözmek, sorumluluk ve duyarlılık gereğidir. Siyasal partilerde her zaman sorun olur.
Burada çözüm ömenlidir. Eğer kendi içerisinde sorunu çözemiyorsa, doğal olarak bölünür. Her şey açığa çıkar.
Sorunu, hemen başlangıçta Parti dışına taşırarak, çözüm arama duyarsızlık, sorumsuzluk ve oyun-entrikadır.
Semir’in yapmak istediği toplanıp sorunu çözmedir. ( Parti içinde) Açıkçası ileri düzeydeki kadrolar her hangi bir alanda toplanacak, aynı zamanda Semir ve Abdullah’ da orda olacaklar. Sorunlar tartışılacak, çözüme bağlanacak. Zaten Semir’in İlk Mektubu ‘Ali Arkadaş’ diye başlar. Kuralın böyle işlemesi gerekiyor. Bunun için Semir ve arkadaşları değişik bölgelerde dağınıklar, yani nasıl olsa bir araya gelme sorunları tartışma düşünülüyor.

Ansızın tuzaklardan habersizler. Ve devrimci bir Parti olduklarına inanıyorlar. Semir, Parti’ye ve ileri düzeyde kadrolara inanıyor, düşüncelerinin doğruluğuna inanıyor, tartışma ve toplantıların olumlu ilkeli bir şekilde sonuçlanacağını hesaplıyor. Semir burada haklı, ve yapılması gereken bu. Aynı şekilde kadrolar üzerindeki etki gücünede güveniyor. Yani Semir Kadro yapısı içerisinde güçlüdür ve Kadrolar tarafından çok iyi tanınan ve hayranlıkla izlenen biridir.

Abdullah ise; sorunları Parti dışına taşırarak çözmek istiyor. Çünkü örgütsel ve kadrosal yapı üzerinde, Semir kadar etkili değildir. Başarmak için başka güçlerin yardımına ihtiyacı var!!! Bu anlamda sorunu Parti dışına taşırıp, kendisi ve sahiplerinin lehine çözmek istiyor. Sorun Parti dışına taşırıldımı, Abdullah güçlü oluyor. Aslında 1980 öncesi bunun zemini hazırlanmış. O bunu biliyor. Örneğin; Komuoyunda Abdullah Öcalan, Cemil Bayık ve Duran Kalkan isimleri Türk basını vasıtasıyla adeta PKK ile özdeşleştirildi. PKK kitlesi ve Kürt kamuoyu bu etki alanına düşürüldü. Bu durum Abdullah ve çevresi için potansiyel bir kitle gücüydü. O da bunu kullandı. Güçlenmesini sağlayan önemli nedenlerden biriydi. Yine bulunduğu alanda Suriye desteği oldukça önemlidir.

Semir ve rakadaşları ise, sadece Parti içinde etkililer ama Kürt kauoyunda onlar kadar tanınmıyorlar. Zindan direnişine kadar M. Hayri ve komploya düşürüldüğü ana kadar (Mayıs 83) M. Karasungur’da Kürt kamuoyunda yeterince tanınmıyor. Oysa kazanımların ve emeklerin en güçlü sahipleri, genelde fazla tanınmıyor. Bu durum etkileyici bir biçimde Abdullah’a olanak sağlıyor ve güç veriyor. Abdullah bundan dolayı tartışarak sorunları
çözmeye yanaşmadı ve kural dışı yöntemlere girdi. Ancak bu şekilde ‘başarılı’ olabilirdi.
Ve sorun Parti dışına taşırıldı.

Hemen ‘suç’lamalara başlanıldı. Kürdistan tarihinde ilk kez bir bölge (Dersim) ‘suçlu’ ilan edildi. Oysa Semir’le aynı düşünenler sadece Dersim’liler değildi. Bingöl’lü, Urfa’lı, Batman’lı ve değişik bölgelerden kadrolarda mevcuttu. Dersim’in hedef alınmasının önemli nedeni, PKK içerisinde Dersim’li, kadroların diğer bölgelere kıyasla çoğunluk olmalarıydı. Diğer bütün Kürt ve Türk sol güçlerinde de, gerek yönetim düzeyinde, gereksede kadrosal ve kitlesel düzeyde Dersim’liler yoğundu. Bunun nedenlerini değişik yazılarımızda açıklamaya çalışmıştık. Burada işlemek istediğimiz, Semir olayında Dersim’in Kemalist olmakla suçlanmasıdır.(Daha sonrada kendisinin Mustafa Kemal’ın Kültür temsilcisi olduğunu söyliyecek kadar pişkin çıktı)

Bü gün ise, bu suçlamayı yapanlar; açık bir şekilde Kemalizmi savunuyorlar. A. Öcalan yuvasına gelir gelmez; ‘M. Kemal’in Dersim ve Diyarbakır’da yapamadıklarını yapmak istiyorum’, 10 Kasım’ı Duran Kalkan PKK adına’yas’ günü olarak kabul etti. Aynı gün, Dünyanın en ırkçı en Faşist, sözüm ona ‘sosyal demokrat’ görünümlü,M. Kemal’in CHP’sinden Onur Öymen açıklamalarıyla nasılda, A. Öcalan ve Duran Kalkan’la bütünleştiğine tanık olduk.

Bunlar biliniyordu önemli olan halen PKK’ye destek verenlerin kendilerine gelmeleridir!!! Öymen; Dersim isyanınıda örnek vererek, ‘Atatürk anaların gözyaşlarına bakmadı’ burda bahsi edilen katliama katılan Türk askerlerinin analarıdır. Kürt anaları burada hiç hesaba katılmıyor. Onların göz yaşları bir yana, açık katliama layık görülüyorlar.

Ne diyelim; Onur Öymen, Küçük Atatürk, Abdullah’ın Duran’ın öz be öz kardeşi, Ergenekondan ülküdaşlar!!! Ve sen Öymen, Abdullah’tan ve Duran’ dan daha açık bir düşmansın. Sinsi düşmandansa açık düşman daha iyidir. Kürdistan Halkı zaten sizi yani CHP’nizi çoktan sildi. Sıra yeni dönemin CHP’si yani PKK’ye geldi. Bakalım yeni Atatürkünüz A. Öcalan sizi kurtarabilecekmi??? Eğer Dünyanın en uzun ömürlü ırkçı faşist partisi 100. yılını doldurursa bu insanlık aybı olur. Bu ayıp çoktan oldu zaten. Bu ayıba karşı sadece Halk olarak Kürtler savaştı ve katliamlara uğradı. Bu ayıp Başta Sovyetle’rin, İİngiltere, Fransa ve ABD’nindir. Tarafsız kalınsaydı bile Kemalistler Kürtlerle baş edemezdi.

Topraklarımızda kökümüz çok derin. Kendilerini keskin bıçak üzerinde hisseden ve ve dokuz yüzyıldır bu topraklara entegre olmayan ve buradaki tarihi kabul etmeyen ırkçı türk siyasal yönetimleridir. Çılgınlıklarının nedeni budur. Bu topraklar sahiplerinindir. Türkiye Türklerin değildir, ‘Bir Türk Cihana bedeldir’ Yalanına inanıyorsanız. Bu cümleyi farklı dillere resmi düzeyde çevirme cesareti gösterin. Bay Öymen,,, Semir’in şahsında neden Dersim ‘suç’landı? Dersim; Kemalist Sistemle çelişkileri en derin olan bir bölgedir. Bu günde bu durum devam ediyor. Öcalan’ın ve Devlet’in gündeminden düşmüyor. Çoğrafik olarak bitirilmek isteniyor. Kemalist sistem ve yardakçıları, Dersim’e sürekli yönelmeleri nedensiz değildir. Dersim’in kendine has güçlü sosyal, düşünsel potansiyeli ve özgürlük tutkusu, kendi dışında bile bir çok bölgeyi etkileyecek güçlü tarihsel bir birikime sahiptir. Sistem kendine alternatif olarak görüyor. Saldırıların nedeni budur. Öcalan’ın saldırılarıda öz olarak bundan farklı değildir. Sadece biçim olarak Kürtlük adına yapma oyunlarına giriyor. Bu oyunlarada Dersim’lileride kullanarak, Kürdistan’ın en güçlü kalelerinden biri işten zayıflatıldı. Ne yazık ki bir çoğu oyuna geldi ve farkettiklerinde sıra kendilerine gelmişti, 1999’dan beri PKK tarafından Semir yada Dersim Kemalizmle suçlanmıyor. Böyle bir suçlamaya giremezler, çünkü ‘önderleri’ açık bir şekilde kendisi Kemalizmi savunuyor. Kemalimizim oluşumundan beri aynıdır, yani1923’tede, 1983 ve 1999′ dada aynıdır. Peki Dersimi Kemalizmle suçlayan A. Öcalan nasıl oluyorda bu gün açıktan Kemalizmi savunuyor?

Diğelimki halkımız oyunları kavramada zorluk çekiyor, yıllarını zindanlarda, dağlarda ve Avrupada geçiren kadrolara ne demek gerekiyor? Halen neyi bekliyorlar?

1988’de Bekaa’da gazetecilerle, A. Öcalan görüşürken , M. Ali Birant’ sorar; ‘neden Semir’i öldürttünüz?’
A. Öcalan cevap verir; ‘ O nasıl olsa öldürülecekti’ der. Gerekli yerlere mesajini yeniler. Yıllarca MİT elemanı olarak ‘suç’lanan Semir’e gazeteciler karşısında amaçlı ve anlamlı yorumlar yapar. Abdullah hiç MİT elamanına hele bir Kemaliste hiç kıyarmı mesajını veriyordu. Yanı şunu demek istiyordu. O güçlü ve beni çok iyi anlayacak biriydi, bütün hesapları alt-üst edebilirdi. Bunun için öldürdük O’nu demek istiyordu.

Bu dönem üç bölge etkiliydi. Olaylar PKK dışına yansıdı. Suriye-Lübnan ve Lolan’da Abdullah güçlüydü.
Buralardaki Muhalif kadrolar tutukandı. Bazıları kaçmayı başardıysada çoğu katledildi. Bunlar defalarca açıklandı. Ülke içerisindeki cezaevi kadroları önemli ve belirleyici bir güçtü, ancak ön sezilere sahip bir M. Hayri Durmuş yoktu. Sınırlıda olsa Parti içindeki sorunlardan haberdarlardı, onlarca tanınan kadronun ayrıldığını ve katledildiğini bilmelerine rağmen, politik davranamadılar ve olaya çözemeyerek resmi düzeyde kendilerinide ilerde biterecek A. Öcalan ekibine destek oldular. Kimseyi kişi olarak suçlamak istemiyoruz. Ama mevcut durum buydu. Semir olayında ve 1988 muhalefetinde eğer cezaevi kadroları tarafsız kalsalardı bile, en azından, endişelerimiz var, ayrılanlarıda dinlemek istiyoruz denilseydi, gelişmeler farklı olurdu. Bu dönem cezaevi kadroları geneli etkiliyordu.

Avrupa’daki PKK kitlesi ve kadroları; bu alanda o dönem çok önemliydi. Burada toplumsal zayıflıklarımız kullanıldı. Bilinçli olarak Maraş’lı kadrolar öne çıkarıldı. Avrupa’daki PKK kitlesi çoğunluk olarak Maraş’lılardan oluşuyordu ve diğer bölgelerde etki altına alınarak Semir ve şahsında Dersimlilerde hedef alınıyordu. Örgüt üst üzeyinde Bazı Dersimlilerinde katılımıyla Semir yalnızlaştırılıyordu. Bununlada yetinilmiyor, “Semir ajan- provakatör, Dersimlilerde Kemalist” ilan ediliyordu. Oyuna gelmiş Maraşlı ileri düzeydeki kadrolar yoğun bir ajitasyaon faaliyetiyle Apoculuğu resmi olarak ilk kez Avrupa’da kurumlaştırdılar. Aradan bir kaç yıl geçmeden bu kadrolarda çoğu imha biçiminde yok edildi.

Tüm bu gelişmeler ve 15 Ağustos eylemleriyle birlikte durum tümüyle A. Öcala’ın lehine döndü. Adeta sanki Semir silahlı mücadeleye karşıymış yalanları yazıldı, anlatıldı. Semir silahlı mücadeleye karşı değildi. Sadece geleceği güvence altına almak için önce ülke içi ve dışı sağlam bir merkezi kurumlaşmada ısrar eder.’Biz der Ali arkaşa herşeyi bağlarsak Hakkari’de biteriz. Sorun bu.

Diğer etkileyici nedenlerden biride, basit gelebilir ama kıskançlık ve çekememezliktir. Semir’in A. Öcalan’a karşı sağlam bir duruşu vardır. Yani önünde eğilip bükülmüyor. Bir çoğuda bunu yapmak istiyor ama bilinç ve karekterleri buna müsait değil. Artı Semir çok yönlü ve yetenekli bir insan. Desteklenmesi gerekirken kıskanılıyor. İşte A. Öcalan’ın yerine geçmek istiyor, diyorlar. Ama yetenek hesabı yapmıyorlar, devrimin yeteneklere ihtiyacı var. Yalancılara sığıntılara parazitlere ve bakteri yuvalarına devrimin ihtiyacı yok.

Ne diyelim tomlumsal zayıflığımız ve düşman iyi biliyor ve bize karşı kullanıyor. Kim dedi önemli değil, ne dedi, daha önemlidir .
Ama ne zaman öğreneceğiz!!!

Bu karmaşık özel savaş yöntemleriyle Semir yanlızlaştırıldı. Fiili saldırılar, yok etmeler Suriye-Lübnan ve Lolan’da başladı. Avrupa da da yönelmeler devam etti. 1984 ortalarında Zülfü Gök ve Enver Ata katledilirken1985 .2 Kasım’ dada Semir katledilir. Artık Öcalan’ın önünde fazla engel kalmaz. Kendi Zafer Kongresine hazırlanır.

Semir ve arkadaşlarının tasfiyesi PKK’ninde bir Parti olarak tasfiye edilmesi oldu. Herkes çok erken anladı.
Semir’in geleceğin güvencesi olduğunu, Ama geç kalındı, utanıldı, yürekli davranılmadı. Hatalar kabullenip karşı atağa geçebilinirdi. Ama ruhsal tükenişler belirmeye başladı. Doktorda A. Öcalan oldu.
Ve hastalık böyle kronikleşti.
Çetin Güngör..!
Sevgili Semir aradan yıllar geçti, seni yediklerinden sonra da senin gibi düşünen ne çok aydınlıklı yüreği yediler bir bilsen…
Karanlıklardan geleni tahlil ettiniz.. ancak hile-hurdayla sizlere çabuk çelme taktı degil mı?..
Senden sonra kimler gelip geçmediki..!
Onlarlada çok şey paylaştıkların olmalı..
Belki seni yanlız bıraktıklarına sitemlerde ediyorsun..Yınede senin devrimci, inançlı çizgini ölümüne yaşatanlarda oldu..
Resul Altınok, Şener,Saime,Güler,Şiar ve direnmenin son halkası Komutan İsa..Biliyorum onu tanımasın..Sizlerden sonra gelen bahar gülüslü Dersimli çocuktu..
Ona da kıydılar..
Seni ve Dersimli yürekli devrimcileri yine Dersimli ihanetçilerin elleriyle vurdular…
Acı olan da bu olmalı değil mi?
Evet ya, sevgili Dilaver Yıldırım’i nasıl anlatmalı..!
Hani O’görkemli duruşunu Kasrtro’ya benzetilen direnmenin abidesine de kıydılar..
Sonra Dersimli bayanlar var, onlarda bin bir karanlıkla öldürüldü..
Bak sana şahit olduğum bir kısa öyküyü anlatayım;

‘Ve söylediklerine göre bu da “İkinci Semir” (bunu her yargılanan Dersimli için söylerlerdiler) olacak kapasi de biriymiş. Yani zeki, kavrayışlı ve oldukça teorik biriymiş. Hep aynı hikaye; bu da ulu önderi öldürmeye gelmiş, ya da yerini almaya, güya bunu da TC hazırlayıp göndermiş. Hele birde Aponun yakın alanlarında Dersimli olmak gerçekten zordu, sanki sucmuş gibi bakılırdı.( Dersimli olmak gercekten zordu-Elif ORHAN.http://turkish.rizgari.com/modules.php?name=News&file=article&sid=6530)’

Sevgili Semir sizleri karanlıklardan gelen bin bir yüzüyle yedi belki..
Ancak yüreklerden öldürmesini işte beceremedi..
Aradan yıllar geçti sizler hala düşmana, dospotluğa korku salıyorsunuz ki sizi durmadan anıyor.
Bugünlerde Dersim neredeyse dünyanın gündemine oturuldu..Yine Dersimli olmanın o güzel, erdemli, çıkarsız, yiğitliğinde nasibini almayanlarda gün gibi ortaya çıkıyorlar.
Pirimizin idam sehpasında söylediği „Evlad-ı Kerbelayık. Bihatayık. Ayıptır, zulümdür, cinayettir” sözlerini sizler için de biz söylüyoruz.
Bizim önderlerimiz dar ağacına yüreklice giden Pirimiz ve siz yüreklice toprağa düşenlersiniz..
Sizlerin anısı bizlerin yolunu aydınlatıyor.
Anılarınız önünde saygıyla eğiliyoruz.

Salih Aras

(Kürdistan Aktüel)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Stockholm 1985

 

 

 

 

Stockholm 1985

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Stockholm 1985

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Annesi ile 1973

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Efsane ARGK komutanı Şemo'nun (Şemdin Sakık) başına gelenleri Çetin Güngör onyıllar önce öngörmüştü.

 


''Yıl 1989. Büyük Sosyalist Doğu Perinçek Bekaa Kampını ziyarete geliyor. Askeri törenle karşılanıyor, kardeşi Öcalan’la kucaklaşıyor, öpüşüyor. Ardından baş başa görüşmeler başlıyor, bu görüşmeler günlerce sürüyor. Biz örgütün sözde yöneticileri de ne planladıklarını bilmediğimiz bu zatlara hizmet sunuyoruz. Doğu Perinçek bizi işaret ederek “Sayın Öcalan, bu köylüleri nasıl dağa çıkardın, nasıl yan yana tuttun? Bunları nasıl savaştırıyorsun?” diye soruyor. O da “hiç sorma” deyip başlıyor dert yanmaya.

Yıl 1993. Büyük Sosyalist Yalçın Küçük Şam’daki eğitim kampına teşrif ediyor, törenle karşılanıyor. Kardeşi Öcalan’la görüşme odasına geçiyor. Onlar baş başa görüşürken biz durmadan masa donatıyoruz. Aziz misafir Avrupa’dan geliyor ya, başta Yaşar Kaya olmak üzere orada faaliyet yürüten yurtseverleri ispiyonladıktan sonra dershaneye geçiyor. Bize dönerek “Öcalan kardeşimin değerini bilin, onu anlayın ve uygulayın; çünkü o sizin tek şansınızdır” diyerek konuşmaya başlıyor. Öcalan’ı anlata anlata bitiremiyor ve sonra Öcalan’a dönüyor “sevgili kardeşim, bu insanlar bilerek sizi tanrılaştırıyorlar, sizi tanrılaştırarak yok etmek istiyorlar, bu oyunun farkında mısınız acaba?” diyerek soruyor. O da başını sallayarak “farkında olmaz olur muyum hocam, yoksa bu günlere nasıl gelirdim!” diyerek hocasını onaylıyor.

Yıl 1997. Büyük Sosyalist Mihri Belli, Golan Tepeleri eteğindeki bir tatil köyünde bize konuk oluyor. Öcalan’la baş başa görüşmeleri sürdürürken ben de onlara yiyecek-içecek yetiştirmeye çalışıyorum. Bir ara Öcalan beni huzuruna çağırıyor, “Mihri, görüyorsun işte, Şemdin bile ‘savaş tıkandı, bu savaşla artık bir sonuca ulaşamayız, farklı bir yol izlemeliyiz’ diyor. Belli ki o da savaşın bitmesini istiyor, sen ne dersin? Ona biraz akıl veremez misin?” diyor ve sözü Mihri’ye bırakıyor. Mihri kekeleyerek “nasıl olur Şemdin, bu savaştır Kürtleri var eden, bu savaş sayesinde halen Türk solu ayakta duruyor, sen nasıl olur da savaşın bitmesini istersin, bu kadar emeğe çabaya yazık olmaz mı?” diyerek beni uyarıyor. “Hayır, hocam! Savaşın bitmesini değil de farklı araçlarla, farklı yöntemlerle ve farklı alanlarda yürütülmesini istedim, hepsi o kadar” diyerek kendimi savunuyorum. O da beni büyük Öcalan karşısında küçük görüyor, tıpkı diğerleri gibi “bu köylü parçası kim devrimcilik kim?” der gibi yüzüme bakıyor. Yıl 2009. Sosyalist Taraf gazetesi Öcalan’ın her söylemini manşette yayınlıyor, yetmeyince köşelerde değerlendirme konusu yapıyor. Her sayfanın diğer yüzünde ise PKK muhaliflerini itirafçı, işbirlikçi, kontra göstermeye büyük gayret gösteriyor. Direnişçi Öcalan’la teslimiyetçi muhalifler arasındaki çelişkiyi öne çıkarıyor; muhalifleri küçümserken Öcalan’ı yüceltmeye çalışıyor. O hafta Öcalan hangi muhalifine saldırmışsa, Taraf gazetesi de aynı çizgide hakaret içerikli eleştirilerini geliştiriyor. Hayret, gerçekten de tarih tekerrürden ibaretmiş, baksana ne kadar da birbirlerine benziyorlar. Verdiğim dört örnekten üçü şu anda Ergenekon örgütü ile ilişkileri tartışılıyor. Taraf ise Ergenekon’a karşı bir gazete olarak gösteriliyor. Bir zamanlar Doğu Perinçek de, Yalçın Küçük de, Mihri Belli de bugün Ergenekon denilen derin devletin karşıtları değiller miydi? Ne olduğunu zaman gösterecektir, ama bir yanı şimdiden ortaya çıkmıştır: Kürt muhalefetinin gelişmesini sekteye uğratan bir çizgi izliyor; Öcalan’ı yücelterek Kürt muhalefetini gözden düşürmeye çalışıyor''.

Şemdin Sakık

Eğer örneklendirmeye devam edilirse bu ifşaatlara Mamoste avukat Hüseyin Yıldırım da Xapo'nun 1990'ların başında Bekaa'daki Mahsum Korkmaz Akademisi'ne röportaj yapmaya gelen türkçü gazeteci Mehmet Ali Birand ile kapısı penceresi kapalı bir odada tek başına görüştüğünü ve o Zaman ERNK Avrupa temsilcisi olan Mamoste avukat Hüseyin Yıldırım'ı doğal olarak görüşmede bulunması gerekirken ama onu görüşme yerine içeri almadığını yazılarında belirmiştir.

Sonra türk devleti'nin seçkin kürdleri katletmede kullandığı tetikçi katil Abdullah Çatlı da bu Bekaa kampında cirit atmaktaydı. Xapo kürd halkına karşı işgalci türk devletiyle birlikte içinde olduğu hain faaliyetleri kamufle etmek için de sözümona 'diyalog yaratmak için kampa gelenlerle' dediği bu türk devletinin elemanlarıyla göz boyamak için fotbol ve valeyboy oynayarak kamuflaj yapıyordu.

Şam'da kaldığı binanın başka bir katında Şam'daki Suriye türk elçiliğinin baş sorumlusu tsk-askeri istihbarat elemanı ve aynı zamanda da Yalçın Küçük adlı türk istihbarat elemanının yakını olan bir oturmaktaydı. Tesadüflere bakın hele!



 

 


MAZLUM DOGAN
HAYRI DURMUS
KEMALPIR

 

 

 


Foundation For Kurdish Library & Museum