EYÜP BURÇ
Rojnamevan
Eyüp Burç: Ezidileri Arap kirveleri katletti
IŞİD’in 3 Ağustos 2014 tarihinde Şengal’i işgal edip 5 bini aşkın Ezidiyi sırf inançları yüzünden katlettiği, 10 bine yakın genç kadını kaçırıp köleleştirdiği, Ezidi tarihine 73. Ferman olarak geçen vahşetin 5. yıldönümünde trajedi derinleşerek devam ediyor. Halen yüzbinlerce Ezidi’nin kamplarda yaşadığını, IŞİD’ci tecavüzcülerden çocuk doğuran Ezidi kadınların cemaate geri dönemediğini aktaran Burç, Kürt siyasetinin gündeminde Şengal’in statüsünün değil, kanayan bu yaraların olması gerektiği görüşünde.
  Ezidilerin 3 Ağustos 2014 tarihinden itibaren nasıl  bir barbarlıkla, vahşetle karşı karşıya kaldığına dair sahneler herkesin gözü  önünde. Kavurucu sıcakta Şengal Dağları’na sığınan Ezidiler, onlarca çocuğunu  bu yolda açlık ve susuzluktan dolayı kaybetti. Peşmergenin Şengal’i terk  etmesiyle beraber buraya doluşan talancı ve tecavüzcü çeteler, sırf Müslüman  olmadığı için çocuk veya yaşlı demeden en az 5 bin Ezidiyi katletti. En az 10  bin kadını kaçırıp köleleştirdi.
  Yıllarca IŞİD’cilerin elinde kalan bu kadınların çoğu,  tecavüzcülerinin çocuklarını doğurmak zorunda kaldı. Ve katı kurallarıyla  bilinen Ezidi Yüksek Ruhanı Konseyi, IŞİD’den kurtarılan kadınların  çocuklarıyla beraber cemaate dönebileceğine ilişkin Nisan ayındaki kararını iki  gün sonra iptal etti. Böylece IŞİD tarafından kaçırılıp anne olan binlerce  kadın için yeni ve belki de hiçbir zaman bitmeyecek bir trajedi başladı.  Dolayısıyla IŞİD askeri olarak bitse de, ektiği kötülük tohumlarının  Ortadoğu’daki tesirleri yıllarca giderilemeyeceğe benziyor.
  Tarih boyunca IŞİD’inkiyle beraber 73 katliama maruz  kalan Ezidilerin 3 Ağustos 2014’ten sonraki durumunu, Ezidilik inancının  kökenlerini, maruz kaldıkları vahşetleri ve güncel taleplerini kendisi de Ezidi  olan gazeteci Eyüp Burç’la konuştuk…
  Şengal’deki Ezidîlerin 3 Ağustas 2014’te IŞİD  tarafından katliama maruz kalışının, 73. fermanın beşinci yıldönümünde  Ezidi’ler ne durumda? 
  Ezidilerin kahir ekseriyeti hâlâ Kürdistan bölgesinde,  Dohuk, Zoho ve Beadire çevresindeki kamplarda, Süleymaniye, Erbil gibi  kentlerde ve Rojava’daki Newroz kampında yaşıyor. Türkiye’ye gelenler içinde,  Midyat haricinde çok az bir nüfus kaldı. Çünkü yaşadıkları kamplar kapatıldı.

  Neden? 
  Katliamdan kaçan Ezidileri, o zaman HDP’li belediyeler  sahiplendi ve çeşitli kamplar kurdu. Fakat belediyelere atanan kayyımlar bu  kampları kapattı. Zaten o zamana kadar Ezidilerin de büyük bir kısmı ya geri  dönmüş veya Avrupa’ya, Amerika’ya gitmişti.
  IŞİD katliamından önce Irak’taki Ezidi nüfus ne  kadardı? 
  Daha ziyade Kürdistan bölgesinde, kesin olmamakla  birlikte 700 ila 1 milyon arasında nüfus vardı. Nüfusun büyük kısmı Şengal ve  çevresinde yaşıyordu. Saddam döneminde 50-60 bin nüfusluk büyük köyler  oluşturulmuştu ve nüfusun önemli kısmı buralardaydı.
Saddam neden toplu köyler oluşturmuştu? 
  Ezidileri Araplaştırma politikasının bir parçasıydı bu  yöntem. Şengal çok önemli jeostratejik özelliği dolayısıyla ta İngiliz mandası  döneminden itibaren hep büyük oyunların kurulduğu bir bölgedir. İngilizler  Irak’ta, Fransızlar da Suriye’de hâkimdi. Şengal Suriye ile Irak arasındaki  kilit nokta olduğu için bu iki sömürgeci devlet arasında, 1920’li yıllardan  başlayıp manda yönetimi sona erene kadar da ihtilaf sebebiydi. 1916’da  Sykes-Picot Anlaşması’yla çizilen yapay sınırlar toplumsal yapıyla çelişiyordu.  Daha sonra Şengal bölgesi I. Dünya Savaşı sonrasında, Nisan 1920’deki San Remo  Konferansı’nda da İngiliz ve Fransızlar arasında bir mesele olarak gündeme  geldi ama Şengal’in nereye bağlı olacağı netleştirilemedi. Neticede  İngilizlerin Lübnan sınırında Fransızlara verdiği tavize mahsuben Şengal bir  bütün olarak Irak’ın içinde, İngiliz egemenliği altında kaldı.
  
  ŞENGAL SOSYOLOJİK VE TERİTORYAL AÇIDAN ROJAVANIN  DEVAMIDIR 
  Peki Şengal, teritoryal açıdan Suriye’nin mi Irak’ın  mı uzantısı? 
  Şengal aslında sosyolojik ve teritoryal olarak da şu  anda Rojava dediğimiz bölgenin, yani Suriye Kürdistanı’nın devamıdır. Oysa bu  bölge Irak sınırı içinde bırakılınca, Arapların ortasında bir Kürt adası olarak  kaldı ve Kürdistan’la bağları kopartıldı. O yüzden Ezidiler zaman zaman İngiliz  yönetimine de başkaldırdı ve İngiliz kraliyetine bağlı hava kuvvetleri (RAF)  tarafından bombalandılar.
  İngilizlere karşı yapılan Ezidi isyanlarının başını  kim çekiyor? 
  Davudê Davut, Şeyh Xelef gibi liderlerin öncülüğünde,  1920’lerde başlayan isyanlar ve bastırmalar 1930’lu yıllara kadar devam etti.  İsyancıların bir kısmı Fransızlar üzerinden Suriye’ye bağlanmak istiyor. Çünkü  akrabaları, doğal uzantıları orada. Öte yandan Ezidiler, inançları dolayısıyla  gençlerin askere alınma dayatmasını reddediyor ve bu yüzden de İngilizlerin  baskısına maruz kalıyorlar.

  73 FERMAN DİYORUZ AMA EZİDİLERİN MARUZ KALDIĞI  KATLİAMLAR YÜZÜN ÜSTÜNDE 
  Peki Ezidilere karşı, IŞİD’den önceki 72 ferman veya  katliama İngilizlerinki de dâhil mi? 
  Tuhaftır ama maalesef hayır! Aslında bu “72 ferman”  sözü biraz da 72 millete gönderme gibi görünüyor. Hakikaten de oturup 72 ve  IŞİD’inkiyle beraber 73 katliamı sayabiliyoruz ama tarih boyunca Ezidiler, sırf  inançları yüzünden yüzden fazla katliamdan geçmiştir.
  Ezidiler açısından Şengal kutsal bir bölge mi? 
  Ezidilerin iki kutsal bölgesi var Irak’da. Şengal ve  Şêxan. Birinci derecede kutsal mekân olan Laleş, Dohuk’a yakın, Musul’a 30  kilometre yakındaki Şêxan bölgesinde bulunuyor. Dini konseyin ve tapınağın  bulunduğu Laleş’te aynı zamanda Ezidilerin ruhani lideri Şeyh Adiyy bin  Müsafir’in, ya da bilinen ismiyle Şeyh Adiyy’nin türbesi, kardeşlerinin  torunlarının mezarı burada bulunur. Şeyh Adiyy evlenmediği için onun kardeşleri  ve yeğenleri üzerinden soyu devam eder. Şengal ise tarihsel olarak Ezidiler  açısından bir sığınaktır. Her katliamda Ezidiler, Şengal Dağları’na  sığınmıştır. Bu dağlarda Çil Mêran (Kırk Adam) adında, çok korunaklı ve aynı  zamanda bizim için kutsal olan bir mağara bulunuyor. Yine Şengal’in içinde  Şerfedin Türbesi bulunuyor. Şerfedin, Şeyh Adiyy bin Müsafir’in kardeşinin  torunudur. O türbe de Ezidiler için kutsaldır.
  13. YÜZYIL ÖNCESİNDE KÜRDİSTAN’IN ÜÇTE İKİSİ EZİDİYDİ 
  Şerfedin’in Ezidi tarihindeki yeri nedir? 
  Şeyh Hasan zamanında Ezidilik, Kürdistan’ın neredeyse  üçte ikisine yayılıyor. Şeyh Hasan, o zamanın Musul hâkimi Bedreddin Lulu  tarafından öldürülünce yerine oğlu Şerfedin geçiyor. Aynı zamanda Harput  komutanı da olan Şerfedin ise 13. yüzyılda, Moğollarla savaş sırasında, Bingöl  yakınlarında öldürülüyor. Dolayısıyla Şengal’deki sembolik bir mezardır  aslında.
  Ezidilere yönelik katliamları kimler yaptı? 
  Esas olarak Osmanlı döneminde, ağırlıklı olarak Musul,  Bağdat ve Diyarbakır paşaları. Kısmen de yerel Kürt beyliklerinin de Ezidi  katliamları var. Mesela Bedirhan Bey, Mir Mihemedê Revandizî inançları  dolayısıyla Ezidi katliamları yapmıştır.
  Tarih boyunca devam eden katliamların Ezidi kültürü  üzerinde ne tür tesirleri olmuş? 
  Mesela Ezidilerde, tahribatlar, talanlar ve katliamlar  dolayısıyla yazılı kültür yoktur. Dini kurallar ve tarih, kasideler halinde  yeni kuşaklara ezberletilerek aktarılmış.
  Mîr ailesi Ezidiler açısından ruhani liderlik makamı  mı? 
  Aslında Mîr ailesi, hem dini hem politik önderliğe  sahiptir. Şu anda da Mîr ailesinin hükmü devam ediyor. Mekânları da şu anda  büyük bir kasabaya dönüşmüş olan Beadre Köyü’dür. Beadre Mirleri’nin babadan  oğula veya amca çocuklarına geçen bir egemenlikleri var. Geçenlerde Mir Tahsin  ölünce yerine oğlu Mir Hazım, ruhani konsey tarafından seçildi.
  Bunca katliam ve baskıya rağmen Ezidilerin  inançlarından vazgeçmemesini nasıl açıklıyorsunuz? 
  Aslında bu katliamlar tarihi yüzünden Ezidilik yok  olmakla yüz yüze kaldı. Oysa 9. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar Kürdistan’ın önemli  bir bölümü Ezidiydi. Kürtler, İslam inancına Farslar veya Türkler gibi davet  üzerine gitmediler. Kürtler kılıçla müslümanlaştırıldı. Bu süreç Şeyh Hasan’a,  12, 13. yüzyıla kadar devam etti. Şeyh Hasan, İslamlaştırmaya karşı Ezidilik  inancını sistematiğe kavuşturarak yeniden inşa ediyor. Bir pagan inancı olarak  var olan Ezdanilik inancı, Şeyh Hasan’la birlikte dinleşiyor. Böylece kılıç  zoruyla Müslümanlaştırılmış olan Kürtlerin önemli bir bölümü tekrar Ezidiliğe geçiyor.  O yüzden İslam otoriteleri Kürtlerin bu sürecine “mürtetlik süreci” diyorlar.  İslamda da müslüman olup da tekrar cayanların katli vaciptir! Nitekim Ezidiler  çoğu zaman İslâma davet bile edilmeyip doğrudan katlediliyor.

  
  KATLİAMLAR “ŞEYTANA TAPIYORLAR” YALANIYLA  MEŞRULAŞTIRILMAYA ÇALIŞILDI 
  Ezidilik inancının temel dayanağı ne? 
  Tarihin ilk tek tanrılı dinlerinden biridir Ezidilik.  Kürtçedeki “Xweda” (tanrı) sözcüğü, “kendini doğuran, kendini kendinden var  eden” anlamına gelir ve Allah kavramının karşılığıdır. Bir de “Ezda” (beni  veren, beni yapan) var. Ezdailer, yani verilenler, yapılanlar, kullar, Xweda’ya  tapanlardır, onun peşinden gidenlerdir.
  Peki Xweda ve onun yolunu takip eden Ezda varsa,  kötülüğün kaynağı kim veya ne? 
  Ezidilere yönelik katliamlar, “onlar şeytana tapıyor”  yalanıyla, nefret söylemiyle meşrulaştırılmaya çalışıldı hep. Oysa “şeytan”  mefhumu da özellikle Şeyh Adiyy ve Şeyh Hasan sonrasında, İslam inancına  yönelik bir yorum olarak felsefi bir temele oturtuldu. Şeyh Adiyy, Xweda ve  Ezda kavramlarını bir şekilde İslam teolojisiyle buluşturup kendi Addaviye  tarikatını oluşturdu. Ezidilikte halen Şeyh Adiyy’nin yolunu takip edenler  olduğu gibi, inancın en eski halini sürdüren Şemsaniler de var. Şemsanilerin en  pagan hali güneşe tapmaktır. Adiyy’nin, daha da ötesi Şeyh Hasan’ın peşinden  gidenler kısmen İslam teolojisine de bulaşmıştır. Şeyh Hasan bir tür Kürt  İslamını, Ezidilik üzerinden yaratmaya çalışmıştır. İslamın bir sürü tezini  Ezidilikle birleştirip alternatif alanlar da yaratıyor. Mesela onların Mekke’si  varsa bizim Laleş’imiz, onların zemzem suyu varsa bizim “ava spî”miz var diyor.  Ona göre tarihte bütün iyi insanlar, reankarnasyon yoluyla yeniden doğar.
  MELEK-İ TAVUS OLMASA, ADEM VE HAVVA CENNETTE ZIPLAYAN  İKİ YARATIK OLARAK KALIRDI 
  Peki Müslümanların “şeytanla” özdeşleştirdiği Melek-i  Tavus kimdir? 
  Melek-i Tavus, “Tao’dan yani Tanrı’dan gelir. Tavus  kuşu da o nedenle Tanrı’nın kuşudur ve Ezidilerde yücelilir. Melek-i Tavus  Xweda’nın en büyük meleğidir. İslâm ve diğer semavi dinlerin daha sonra  şeytanlaştırdığı melektir. Fakat Şeyh Hasan’dan sonraki Ezidilik, İslâm’ın  Melek-i Tavus’a yükledikleri şeytan sıfatını reddediyorlar. O hiçbir zaman  lanetlenmedi ve halen Tanrı’nın en büyük, en sevgili meleği ve bizim insan  olmamızın, yeryüzüne çıkışımızın sebebidir, diyor Ezidiler.
  Neden? 
  Ezidiliğe göre Melek-i Tavus olmasa, Adem ve Havva  cennetin içindeki bir bahçede zıplayan iki varlık olarak kalacaklardı. Bizim  inancımıza göre Tanrı, iyilik ve kötülüğü barındıran insan üzerinden kendini  yeniden dışavurdu. Melek-i Tavus, insanın çiftleşmesine vesile olarak onun  soyunun devamına yol açmıştır. İnsan içindeki Tanrı kadar iyi ama Tanrı’nın  dışındaki kadar da kötüdür. Fakat iyilik ve kötülüğün savaşında Ezda, yani  Tanrı’nın yarattıkları, hep iyiliğin yolunda gidecektir, çünkü o iyilikten,  yani bizatihi Tanrı’dan gelmiştir.
  BAAS’IN ARAPLAŞTIRMA POLİTİKASINA MARUZ KALMIŞ NADİA  MURAD’I ANLAMAK LAZIM 
  Ve Ezidilekte Tanrı, güneş midir? 
  Işığın kaynağı olan güneş aynı zamanda yaşamın da  kaynağıdır. Karanlık, kötülüklerin cirit attığı andır. Zaten Tanrı da güneş  dolayısıyla bir nurdur.
  IŞID tarafından kaçıran ve kurtulduktan sonra Ezidi  kızlarının kurtuluşu için yürüttüğü mücadele dolayısıyla Nobel Barış Ödülü alan  Nadia Murad, hikâyesini anlattığı The Last Girl (Son Kız) kitabında Kürt  olduklarını söylemiyor. Ezidiler Kürt mü, değil mi? 
Ezidiler elbette Kürt. Fakat Süryanilere göre Ezidiler, Asurilerden gelme bir Süryani koludur. Türklere göre Ezdiler, Şaman geleneğine sahip öz be öz Türktür. Araplara göre bunlar zaten Emevi sülalesinin çocukları, dolayısıyla Araptırlar. SSCB’nin yıkılmasından sonra Ermenistan bile resmi devlet politikası, Ezidileri ayrı bir halk olarak kabul ediyor ve Kürt olduğunu söyleyen Ezidileri sınır dışı ediyor. Nadia Murad kitabında “biz Kürt etnik mirasına sahip Ezidileriz” diyor. Yani Kürtlüğü kendi etnik kimliği olarak tariflemiyor ama o etnik mirasa sahip olduklarını söylüyor. Aslında Ezidiliği, bu inanca tabi topluluğu ayrı bir millet olarak tariflemesine yol açan koşullara bakmak lazım.
  Nedir o koşullar? 
  Nadia’ya karşı bazı Kürt milliyetçilerinin çok saldırgan  tavırlarını görüyorum. Bu, Nadia’nın yetiştiği koşulları, onu etkileyen eski  Baas sistemini hiç anlamamak demek. Oysa onun bu söyleminin arkasında, Saddam  yönetimindeki Baas rejiminin 1969’dan itibaren yürüttüğü Ezidileri Araplaştırma  politikası yatıyor. O yüzden irili ufaklı bütün Ezidi köylerini, tarım reformu  adı altında toplu köyler halinde birleştirdi ve onlara “Ezidiliğinize bir şey  demiyoruz ama siz Kürt değil, Arapsınız” dayatması yapıldı. Verilen nüfus  cüzdanlarında Arap oldukları yazılıyordu. Ezidiler, inanç ve kültürleri  dolayısıyla yazıya ve okula pek meyyal değiller ama Baas orada okullaşma  projesi de başlattı. Ezidi ağaları satın alındı ve çocuklarına kadar tüm  Ezidiler, Baas Partisi üyesi yapıldı. Baas rejimi Ezidileri köylerde toplarken,  etraflarına da çok sayıda Bedevi Arap getirip yerleştirdi ve Şengal’i bu  şekilde kuşattı. Ezidiler kirvelikler arası evlilik yasak olduğu için her zaman  Müslüman bir aileden kirve seçerek kendilerini muhafaza etmeye çalışırlar. Baas  Partisi de, Ezidi üyeyle Arap, Müslüman üyeleri birbirleriyle kirve yaptı.  Ezidiler Araplaştırılmaya çalışılırken bir yandan da kendilerine sürekli “size  yönelik tüm zulümlerin kaynağı Kürtlerdir” propagandası yapıldı. Toprak  reformuna karşı çıktığı için İngiltere’ye kaçmış olan Mir Tahsin’i ise Saddam  getirtti ve ona Bağdat’ta bir Saray verdi, bir tür ev hapsine aldı. Baas  Partisi, Araplaştırma politikası yürütürken Ezidiler içinde de “Islahat” diye  bir hareket oluşturdu. Bu hareket, Araplaştırma sürecinin içeriden örgütleyicisiydi.  Sözümona bu Islahat hareketinin başında Mir Tahsin vardı ama aslında esas  yönetici Ezidi ağalar ve Baasçılar bulunuyordu. Islahatçı hareket maalesef  halen Nadia’nın halen bu hareket tarafından yönlendirildiğini düşünüyorum.
  
  IŞID, KİRVELER ÜZERİNDEN EZİDİLERE “SİZE  DOKUNMAYACAĞIZ” DİYE HABER YOLLADI 
  IŞİD saldırısı sırasında Ezidilerin çoğunun kirveleri  tarafından öldürüldüğü, mallarının onlar tarafından talan edildiği doğru mu? 
  Doğru tabii. En büyük toplu katliamlar, Arap  kirvelerin bulunduğu, Şengal dağına uzak olan Til Ezer, Koço gibi köylerde  yapılıyor. Ezidileri IŞİD’ci Arap kirveleri, komşuları katletti, mallarının  çoğu kirvelerince talan edildi. IŞİD 3 Ağustos’ta Şengal’e saldırdı ama Koço ve  diğer köylere 15 Ağustos’ta girildi. Çünkü Baas artığı IŞİD’ciler, kirveler  üzerinden Ezidilere haber yolluyor ve “size dokunmayacağız” diyor. Hatta  Irak’ta önce El Kaide ve sonra IŞİD’i örgütleyen, Saddam’ın eski sağ kolu İzzet  İbrahim el Duri üzerinden selam bile gönderiliyor bu köylere. O yüzden de bu  köylerdeki Ezidiler dağa kaçmaktan vazgeçiyor. Peşmergeler de oraları bırakıp  kaçarken Ezidilere “gidin” demiyor. Velhasıl buradaki Ezidiler, başlarına bir  şey gelmeyeceği konusunda inandırılıyor. 15 Ağustos’ta IŞİD gelince de hepsini  toplayor, erkekleri, çocukları, yaşlıları kurşuna diziyor, genç kadınları da  köleleştiriyor.

  KADINLARIN BİR KISMINI KİRVELER KAÇIRIP SATTI 
  Kaç kadın kaçırılıyor? 
  IŞİD 5 bini aşkın Ezidiyi katletti ve bütün Şengal  bölgesinden 10 binin üzerinde yakın kadını kaçırıp köleleştirdi. IŞİD katledip  kadınları kaçırırken buna Ezidilerin kirveleri de dahil oluyor ve talan  yapıyorlar. Hatta kadınların bir kısmını da kirveler kaçırıp satıyor.
  Osmanlı dönemindeki Ezidi katliamları da buna benziyor  mu? 
  Halen Diyarbakır’da ismi bir caddede bulunan Osmanlı  paşası Melik Ahmet Paşa, Ezidilerin en büyük katilidir. IŞİD’in yaptığı  barbarlığın aynısını yapmıştır. Evliya Çelebi, Melik Ahmet’in Ezidi seferine  katılıyor ve Ezidilerin katledilişini Seyahatname’sinde büyük bir huşu ve zevk  içinde anlatıyor. “Şeytana tapan bu mürtetlerin” Çeçen ve Çerkes askerler  tarafından boğazlarına sap sokulup yakılışlarını, boğduruluşlarını, kızlarının  köleleştirilişini zevkle anlatıyor, güzellemeyle Evliya Çelebi. Şu an bir  Türkmen kasabası olan, Musul petrol merkezlerinden, Şengal’e 40-50 kilometre  uzaktaki Tel Afer, 1700’lerde yüzde yüz Ezidi nüfusundan oluşuyordu. Sinan  Hakan’ın Osmanlı Belgelerinde Kürtler ve Kürdistan isimli kitabında belgesiyle  var bu bilgi. Oradaki Ezidilerin nasıl katledildiği, çocukların nasıl askere  alındığını ve kızlarının nasıl paylaşıldığı Osmanlı raporunda veriliyor.
  EZİDİLER, KAÇAN PEŞMERGELERE “BARİ SİLAHLARINIZI BİZE  BIRAKIN” DİYOR AMA… 
  Nadia Murad, IŞİD’in saldırısı karşısında KDP  tarafından yalnız bırakıldıklarını anlatıyor. Peşmergenin, saldırıdan hemen  önce Şengal’i boşaltması hâlen büyük bir tartışma konusu. Sizce KDP neden orayı  bıraktı? 
  Musul, Baas artıklarının yeraltında örgütlenip  IŞİD’leştiği bir bölgeydi. Saddam zamanında da, sonrasında da Irak’ın silahlı  gücünün büyük kısmı Musul’daydı. Bir gün içinde neredeyse tek kurşun atılmadan  Musul, ağır silahlarla birlikte IŞİD’in eline geçti. IŞİD, Musul’dan sonra  petrol şeridini takip ederek Tel Afer’e yöneldi. Oradaki Sünni Türkmenler  IŞİD’e biat etti, Şii Türkmenler de Şengal Dağları’na kaçtı. IŞİD daha sonra  Solax’ı ve daha sonra Şengal’in önemli bir petrol bölgesi olan Zumer’i işgal  etti. Bu sırada yakaladığı peşmergelerin kafasını kesip yol boylarına astı. Bu  da peşmergede büyük bir panik yarattı ve Şengal’i bırakıp kaçtı. Mesele böyle  mi gelişti, bilmiyoruz ama Kürdistanlı yöneticilerin izahatı böyle. Neticede 3  Ağustos’ta Ezidi katliamı başladı ve en büyük katliam da kirvelerine güvenen  Ezidilere uygulandı. Ezidiler bu sırada peşmergeye “bari giderken silahlarınızı  bize bırakın” diyor, onu da yapmıyorlar. Dahası, bu olaydan önce Ezidilerden  silah toplatılıyor. KDP’nin bunları açıklaması lazım: Neden silahlar toplatıldı  ve kaçarken neden silahlar bırakılmadı?
  Peki Ezidilerin hiç direnişi olmadı mı? 
  Elinde silahı olan, şu ara Haşdi Şabi’ye katılmış olan  Kasım Şeşo öncülüğünde, Şengal’deki Şerfedin Türbesi’ni, yani kutsal bölgeyi  muhafaza etmeye çalışıyor. Daha önce oraya gitmiş küçük bir PKK’li grup da  IŞİD’in geçebileceği bir geçidi tutuyor. YPG’lilerin gelmesi ve ABD’nin hava  desteği sonucu IŞİD’in dağa kaçan Ezidileri takip edip katletmesi önleniyor.  IŞİD’in hedefi Rojava’nın petrol bölgesi olan Rimela’yı almak ve oradan  Kamışlo’ya saldırmaktı. Fakat YPG’nin direnişi ve ABD’nin desteğiyle bu hedefi gerçekleşmeyince  IŞİD, hemen ardından dönüp Kobani’ye saldırdı. Fakat neticede perde arkasından  ne tür hesaplar ve ittifaklar yapıldığını bilmesek de, Kürdistanlı güçlerin  Şengal’i bırakıp kaçması büyük bir Ezidi katliamının yaşanmasına kapıyı açtı.
  
  EZİDİLER “YA CANINI YA DİNİNİ” DENDİĞİNDE, CANINI  VERMİŞTİR 
  Şu anda Şengal’in statüsüyle ilgili KDP ve PKK  arasında tartışmalar, gerilimler yaşanıyor. Bu ihtilafın sebebi, kaynağı ne? 
  Başta da söylediğim gibi Şengal, teritoryal olarak  Rojava’nın uzantısıdır. Şengal nüfusu bütün Araplaştırma politikalarına rağmen  Ezidiliği korumuş, “ya canını ya dinini” dendiğinde de canını vermiştir.  Şengal, Güneybatı Kürdistan’ın kilididir ve bir yanında Zumer petrol sahası,  diğer yanında Musul barajı bulunuyor. Konumu dolayısıyla Şengal, yüz yıldan  fazla bir zamandır hep büyük hesapların yapıldığı yerdir. Ezidi halkı KDP’nin  tabanının daha İslamist olduğuna inandığı için daha seküler Kürt hareketlerine,  YNK’ye, PKK’ye yakın hissediyor kendini. 2005 yılında yeni Irak kurulurken  Şengal ve Şêxan Ezidileri, Musul Barajı tesislerinde bir kongre topladı ve bir  gazeteci olarak ben o kongreyi izledim. O kongrede ortaya çıkan talep, Ezidi  bölgesine özerklikti. O kongrede “Biz tarihsel olarak ihanete uğradık ve hep  katledildik. O yüzden kendi öz savunma gücümüzü mutlak suretle  gerçekleştirmeliyiz. Ayrıca kendi kendimizi yönetmeliyiz” deniyordu. Hakikaten  de tarihte Ezidiler kadar öz savunmayı ve maruz kaldıkları nefretten dolayı da  kendi kendilerini yönetmeyi hak eden çok az inanç grubu vardır. Ezidilerin öz  savunmasına ve özerkliğine kavuşması, bırakın Kürtlerin, tüm dünyanın boyun  borcudur.
  Peki 2005’teki kongresinde, özerk bölgenin nereye  bağlı olacağına dair bir değerlendirme yapıldı mı? 
  Bir eğilime göre burası Bağdat’a bağlı olmalıydı. Öbür  görüş ise Kürdistan’ın parçası olduğu için Ezidi bölgesinin Erbil’e bağlanması  gerektiği yönündeydi. Ezidi bir gazeteci olarak Ezidi bölgesinin, Kürdistan’ın  siyasal yapısı içinde özerk bir bölge olması gerektiğini düşünüyorum. Fakat  Ezidilerin yüzde 70’i hâlâ kamplarda yaşarken, hâlâ korkunun hükmü devam  ederken Şengal’in nereye bağlanacağını tartışmak kabul edilir gibi değil. IŞİD  silahlı olarak yenildi ama beyinlerde, “kirvelerin” kafasında hâlâ hükmünü  sürdürüyor.
  EZİDİ KATLİAMININ İÇİNDE BİR SÜRÜ BÖLGESEL GÜÇ VE  DEVLET VAR 
  O halde ne yapmalı? 
  Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi  IŞİD katliamını jenosit olarak tarif etti. Nadia’ya bundan dolayı Nobel Barış  Ödülü verildi. Beşinci yıldönümünde, uluslarası vicdan bizden yanayken,  Ezidilerin ata topraklarında kendilerini güvende hissedecekleri, BM himayesinde  bir özerkliğini savunmamız gerekirken, biz buranın nereye bağlanacağı  tartışıyoruz! İnanılmaz! Mirlik zaten doğal bir özerkliktir ve bunun  kanunlaşması, uluslararası güvenceye kavuşturulması, uzun bir süre de  uluslararası himaye altında tutulması lazım. Dolayısıyla özerk, demokratik bir  Ezdihan bölgesi, onun öz savunması, BM tarafından muhafazası gerekiyor. Ayrıca  madem bu bir jenosit, o zaman niye mahkemesi yok? Neden soykırımın yargılandığı  bir uluslararası mahkeme kurulmuyor?
  Sizce neden kurulmuyor? 
  Çünkü bir sürü bölgesel güç, devlet var bu işin  içinde. Eline silahı alanın bir daha katliama girişmemesi için hem Kürt  güçlerinin elindeki IŞİD’cilerin uluslararası bir mahkemede yargılanması hem de  onları destekleyen bölgesel, uluslararası güçlerin ortaya çıkarılması  gerekiyor. Biz Kürtler bunları tartışmak yerine, çıkmış Şengal’in nereye  bağlanacağını tartışıyoruz. Yüzbinlerce insanımız hâlen topraklarından uzakta,  kamplarda yaşıyorken, yaraların hiçbiri sarılmamışken bunları tartışmak çok  ayıptır.
  Şu an Şengal’i kim yönetiyor?
  Kürdistan’ın bağımsızlık referandumu sonrasında Kerkük  gibi Şengal de Bağdat yönetimindeki Heşdi Şabi örgütü tarafından ele geçirildi.  Yani KDP, IŞİD gelince Şengal’i terk ettiği gibi daha sonra Haşdi Şabi gelince  bir kez daha orayı terk etti. Şimdi ise aynı KDP, Ezidilerden oluşan Şengal  Savunma Birlikleri’nin bölgeden çıkmasını istiyor. Türkiye de benzer bir  biçimde “orası benim için beka meselesidir” diyor.
  Neden? 
  Çünkü Türkiye, orada özerk bir bölge oluşursa, PKK’nin  ilk defa Güney Kürdistan’da sosyolojik bir alana yerleşeceğini düşünüyor.
  EZİDİ RUHANİ KONSEYİ, IŞİD’NE KURTARILAN KADINLARIN  ÇOCUKLARIYLA DÖNMESİNE İZİN VERMELİ 
  Kaçırıldıktan sonra IŞİD’cilerden çocuğu olan Ezidi  kadınlarla ilgili büyük bir trajedi yaşanıyor. Ezidi inanç konseyi, kadınların  çocuklarını bırakması kaydıyla geri dönebileceği yönünde bir karar verdi. Bu  mesele nasıl çözülecek? 
  Ezidi Yüksek Ruhani Konseyi, IŞİD ilk saldırdığı ve  kızları kaçırdığında tarihi bir açıklama yaptı. Bu açıklamada “kızlarımız hepimizden  helaldir ve kurtarıldıktan sonra tekrar bu cemaatin bir parçası olarak kabul  edileceklerdir” dendi. Oysa Ezidi inancına göre, Ezidi olmayan herhangi biriyle  gönüllü veya zorla münasebet kuranlar dinden çıkar ve bir daha kabul edilmez.  Dolayısıyla IŞİD saldırısı sonrası verilen bu karar çok önemliydi. IŞİD’in  kaçırdığı Ezidi bir kadın, fırsat bulup Ezidi televizyon kanalı Çıra TV’yi  izlediğini ve Baba Şeyh’in bu beyanatını duyunca ilk defa kaçmanın yollarını  aradığını söylemişti bir röportajda. Kabul edileceklerini öğrenen çok sayıda  Ezidi kadın bunun üzerine kaçmanın yollarını aradı. Eğer bu karar alınmamış  olsaydı, kadınlarımız ya bu zalimlerin elinde intihar edecek veya kaderlerine  boyun eğecekti. Fakat kaçırılan kadınların binlercesinin, tecavüzcülerinden  çocukları oldu. IŞİD yenilince bu kadınlar, çocuklarıyla beraber kurtarıldılar.  Fakat Ezidi Yüksek Ruhani Konseyi her ne kadar kadınlar için önceden bir karar  almışsa da, doğan çocukları için bir karar almamıştı. Nihayet Konsey, 24 Nisan  2019’da “çocuklu kadınlarımız da cemaate kabul edilecektir” yönünde bir karar  verildi. Bu, Ezidi tarihinin en önemli kararlarından biriydi. Ama maalesef bu  karar iki gün sonra geri alındı.
  Neden? 
  O  süreçte Mir Tahsin hayatını kaybetmiş olduğu için kimse, sosyal baskıyla  karşılaşmasına sebep olacak bir karar almak istemiyordu. Fakat artık Mir  Tahsin’in oğlu yeni Mir seçildi ve ondan talebimiz, geri çekilen kararın tekrar  devreye konması yönünde. Bağdat, çok sayıda çocuğu “bunlar benim vatandaşım”  diyerek alıp Basra’ya götürdü. Keza Rojava’da bulunan çok sayıda çocuklu Ezidi  kadın var. Ama 24 Nisan kararının iptali üzerine çocuğunu alıp Lübnan’a veya  bilinmedik yerlere kaçan kadınlar da oldu. Yani IŞİD’in bitmesi, Ezidilerin  trajedisini bitirmiş değil. Katliamın 5. yıldönümünde Kürtlerin, Kürt  hareketlerinin gündeminde Ezidi bölgesinin nereye bağlanacağından ziyade bu  büyük trajedilerin olması gerekir.

İrfan Aktan kimdir? 
  Gazeteciliğe 2000 yılında Bianet’te başladı. Sırasıyla  Express, BirGün, Nokta, Yeni Aktüel, Newsweek Türkiye, Birikim, Radikal ve  birdirbir.org ile zete.com web sitelerinde muhabirlik, editörlük veya yazarlık  yaptı. Bir süre İMC TV Ankara Temsilciliği’ni yürüttü. "Nazê/Bir Göçüş  Öyküsü" ile "Zehir ve Panzehir: Kürt Sorunu" isimli kitapların  yazarı. Halen Express, Al Monitor ve Duvar'da yazıyor. iaktan@gazeteduvar.com.tr

  Foundation For Kurdish Library & Museum